1921'in başları... Gerek Anadolu'da gerekse Avrupa'da kazan kaynıyor. Sevr'i dayatan emperyalistler bir tarafta, bunu asla kabul etmeyen TBMM diğer tarafta...

Bunun üzerine Londra Konferansı düzenlenmek istenir ancak TBMM davet edilmez ve hatta tanınmaz. Ankara rahatsızdır, masada olmak ister, hakkı da! İşte böyle bir ortamın gerginliği yetmezmiş gibi bir de şubat başında Vatikan'dan bir telgraf gelir...

Kardinal Gasparri aracılığıyla gelen telgrafta, Papa'nın niyeti Hıristiyanları gözetmek gibi dursa da TBMM'ye karşı emrivaki bir tavrı vardır:

"Papa Hazretleri adına Kafkasya ve Anadolu Hıristiyanlarının hayat, mal ve eşyalarının güven altına alınması hususunda gerekli emrin verilmesini rica ve
niyaz ederim."

Mustafa Kemal, bu telgrafa yaklaşık 1 ay sonra cevap verir. Savaş halinde olan ve bin bir dertle uğraşan TBMM başkanı Mustafa Kemal çok nettir.

"Kardinal Gasparri, Kafkasya ve Anadolu Hıristiyanları lehine isteklerinizi bana bildirdi. Cins ve mezhep ayrımı yapmaksızın bütün memleketimiz sakinlerinin güven ve refahını temin zorunluğu, insanlık hislerimizin ve yüce İslâm dininin bize emrettiği bir borçtur."

Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin nüfuz ve hâkimiyetinin kapsadığı bölgelerin tümündeki Hıristiyanların, tam bir huzurdan nimetlenmeleri için...

"... dün olduğu gibi bugün de her türlü önlem alınmıştır. Sınırlarımız içinde herhangi bir yabancı ordusunun kıyım ve yıkım yapmadığı yerlerde geçerli olan barış ve güvenlik, bu sözlerimizin reddedilemez bir delilidir."

Yıllar sonra "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir." diyerek Türk tanımı yapacak olan Atatürk için Anadolu'nun her ferdi elbette değerlidir. Ve sizin de okuduğunuz üzere bunu Papa'ya yanıtında açıkça belirtir.

Aradan 1 yıldan fazla bir süre geçer. Kuvvetli çarpışmalar neticesinde Mustafa Kemal Paşa ve muzaffer ordusu işgalci Yunan'ın peşi sıra İzmir'e yürümektedir.

Bu sırada Papalıktan ve yine Dışişleri Bakanı Kardinal Gasparri imzasıyla Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya bir telgraf gelir. Papalık bu telgraf ile kısaca, "Daha fazla kan dökülmemesi için insanlık namına ordulara emir verilmesini" ister.

Bunun üzerine -gerekmedikçe savaşı bir cinayet olarak gören- Mustafa Kemal Paşa, kendine has nazik ancak öfkeli üslubuyla şu şekilde cevap verir:

"Kardinal Gasparri makamına. Makamınızın telgrafını aldım. Teşekkür ederim. Bütün kan dökülmelere eşit ölçüde karşıt olarak sizi temin ederim ki ne ordumuz ne de yerel sakinler bu talihsizliklere neden oldu."

Topraklarımız içerisinde Yunan ordusunun geri vermek zorunda kaldığı bütün şehirler ve köyler tam anlamıyla yakılıp kül edildi ve yerel halk zorbalığın her türlüsüne maruz kaldı.

Tahribatın bu bağnaz tutumu şu anda yeni zorbalıklarla Trakya'da uygulanmaktadır. Bu mevcut durumdan sorumlu olanlar arasında insani duyguları uyandırmanızı makamınızdan rica ederim.