Rum “derin devletinde” bir kanadın sözcülüğünü yaptığı değerlendirilen Güney Kıbrıs’taki Yeşiller Partisi oldukça ilginç bir basın açıklaması yaptı. KKTC Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı’nın “Akan Kürşat için çektiği acılar” diyerek alaya alan ve “gerçekten tek tanık Gary Robb muydu?” sorusunu yönelterek Kürşat’a ‘davanın ‘mutlu’ bir şekilde sonuçlanacağına dair verilen sözler temelinde aşıldığını takdir ediyoruz…” diyen Yeşiller Partisi, sürecin unutulmamaması gereken tuhaflıklarına değindi.

Rum “derin devletinin” bir kanadının sözcülüğünü yaptığı değerlendirilen Güney Kıbrıs’taki Yeşiller Partisi oldukça ilginç bir basın açıklaması yaptı. KKTC Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı’nın “Akan Kürşat için çektiği acıları da” sarkastik bir dille alaya alan ve “gerçekten tek tanık Gary Robb mu?” sorusunu yönelterek Kürşat’a ‘davanın ‘mutlu’ bir şekilde sonuçlanacağına dair verilen sözler temelinde aşıldığını takdir ediyoruz…” diyen  Yeşiller Partisi, davanın geri çekilmesiyle ilgili şaibelere dikkat çekerek dün bir basın toplantısı yaptı ve basın bildirisi yayımladı…

 “Tüm bu süreç zekamıza hakaret etmeye yönelik basit bir girişimdir. Son birkaç haftanın genel seyri gerçekten ilginç…” ifadeleri kullanılan Kıbrıs Yeşiller Partisi’nin Birinci Başkan Yardımcısı Kyriacos Tsimilis’in Akan Kürşat’ın akıbeti ile ilgili “sürecin de kritik izdüşümlerini” hatırlatan basın açıklaması şöyle;

“BECERİKSİZ BİR SİYASİ MANEVRA…”

“Önceki gün yaşanan gelişme, mahkemenin sanığı her türlü suçlamadan aklamasıyla birlikte, sadece işgal altındaki Kıbrıs Rum mallarının satışına karışan bir kişinin değil, onun aracılığıyla işgal altındaki topraklardaki tüm mal satma sisteminin aklandığı, beceriksiz bir siyasi manevra olarak tanımlanabilir.

Bu özel faaliyet (satış, kira, ipotek, reklam, ilgili bir anlaşmanın imzalanması, vb.), en azından ilgili mevzuatın 130(I)/2006 sayılı Kanun ve özellikle 303A maddesi ile değiştirildiği 2006 yılından bu yana Ceza Kanunu kapsamında ağır bir suç olarak sınıflandırılmaktadır…”

“GÖRÜNEN O Kİ BU BÜYÜK ŞÖLENİN PEK ÇOK SUÇ ORTAĞI VAR…”

“Akan Kürşat’ın İtalya'da tutuklandığı haberinin duyulması üzerine Kıbrıs Türk toplumunda büyük bir kargaşa yaşandı. Görünen o ki büyük şölenin pek çok suç ortağı var. Siyasi arenanın büyük bir bölümündeki tepkiler tipiktir ve "ideolojik" yaklaşımlardan bağımsız olarak suç ortaklığı göstergelerini doğrular niteliktedir.

 Pek çok kişi Türkiye'nin sözde tazminat komitesini güçlendirmesi ve böylece kendisine başvurmak zorunda kalan Kıbrıslı Rumların mülklerini cüzi bir meblağ karşılığında daha kolay satın alabilmesi için çağrıda bulunmakta gecikmedi. Amaç, meşru mal sahiplerinin mülklerinden uzaklaştırılmasını 'yasallaştırmak' ve vurguncuların sunulan fazla kârdan faydalanmalarını sağlamaktır.

Söz konusu Kıbrıslı Türk'ün 30 Aralık 2023 tarihinde İtalya'da tutuklanması, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Kıbrıs mevzuatının ve uluslararası sözleşmelerin belirli hükümlerini kullanma konusundaki - uzun yıllardır - inkar edilemez ama aynı zamanda açıklanamaz eylemsizliğini, ihmalini ve hareketsizliğini bir kez daha vurgulamıştır. Bu etkinlik, bunca yıldır yapılmayanların önünü açarak, devam etmekte olan işgal suçuna son vermek için gecikmiş -belki de son- bir fırsat olabilir…”

“CUMHURBAŞKANINA SPESİFİK TAVSİYELERDE BULUNDUK…”

“Kıbrıs Hükümeti'nin yıllar boyunca hiçbir şey yapmadığı ve her halükarda artık yasalar çerçevesinde hareket etmesi gerektiği resmi olarak kabul edildi. Bu durum, Ulusal Konseyi toplama talebimizin ardından Cumhurbaşkanı ile yaptığımız son görüşmede de teyit edildi. Bu toplantıda Sayın Cumhurbaşkanına spesifik tavsiyelerde bulunduk.

Bunların arasında Kıbrıs Cumhuriyeti'nin diplomatik temsilciliklerinden, özellikle de yasadışı alıcıların geldiği ülkelerdeki diplomatik temsilciliklerden acilen bilgi alınmasına ihtiyaç vardır. Mümkün olan yerlerde mevcut ikili anlaşmalardan yararlanmak ve ilave ikili anlaşmaları teşvik etmek. A. Symeou'nun mal varlıkları konusunda bir komite kurulması önerisinden yararlanılması. Nihayet mevzuatı uygulamak!

Belki de Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından şu ana kadar atılan tek adım, Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde, işgal altındaki mülklerin muhtemel alıcılarını, yasaya göre bunun yedi yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç olduğu konusunda bilgilendiren çok açık bir duyurudur. Bu suçları işlemeye teşebbüs etmek bile beş yıl hapis cezasını gerektirmektedir…”