Covid-19’un dünyadaki dinamiklerin bir çoğunda değişimlere neden olduğu konusunda hemen herkes görüş birliğindedir. Pandeminin etkilediği ve değişikliklere yol açtığı bir dinamik de “Diplomasi”dir. Aslında diplomasideki değişiklikler 2000’li yılların başlarından itibaren, bilim ve teknolojideki gelişmeler ile beraber yaşanmıştı. Artık dijital diplomasi, klasik diplomasinin uygulamalarını siber dünya ile birleştirerek değişik bir boyuta taşımaya başlamıştı. Aslında dijital diplomasinin getirdiği en büyük yenilik, bilgi ve teknoloji çağının getirdiği sürekli değişim ile açıklanabilir. Bu kapsamda Covid-19’un ikinci dalgasının yaşandığı bu dönemde aşının bulunması, tedariği ve uygulanmasıdijital diplomasi kapsamında, bilim diplomasisiniönemli bir manivela olarak gündeme taşımaktadır. Bilim diplomasisi basit olarak; ülkeler ve uluslararası örgütler arasındaki ilişkilerde bilim ve teknolojinin ön plana koyularak, diplomatik ilişkilerin düzenlenmesi olarak tarif edilebilir. Bilim diplomasisinin iki boyutlu olduğu öngörülmektedir. Birinci boyut bilimsel işbirliği, ikinci boyut, ilgili ülkede üretilen yeni ürünlerin takibi, gerektiğinde tedariği ve ülke içerisinde ihtiyaç duyulduğunda üretilmesi konularının içermesi olarak açıklanabilir. Bu boyutlara ilave olarak;konunun özelliğine göre güvenlik, eğitim, sanayi ve kamu diplomasisi gibi konular dahil edilebilir.Böylece bilim ve teknoloji ülkelerin birbirleri ve uluslararası örgütler ile ilişkilerinde bir manivela olarak kullanılabilmektedir. Bu nedenle bilim diplomasisinin yürütülmesi için bilim adamlarına veya ilgili alanda yetişmiş profesyonellere ihtiyaç vardır. Çünkü burada en önemli konu bilimsel işbirliğinin yürütülmesi veya bilimsel çalışmaların takip edilmesidir. Böylece dışişleri mensuplarının tecrübesi ve deneyimi ile bilim adamlarınınbilimsel aklıortak akıla çevrilerek, ülke menfaatiön plana çıkarılır. Burada önemli konulardan birisi soğuk savaş zamanında popüler olan sanayi casusluğu ile bilim diplomasisinin karıştırılmamasıdır. Şu anda sanayi casusluğu bile, tersine mühendislik ile bir bilim konusu haline gelmiştir. Aslında TSK bu konuyu kendi içerisinde uzun zamandır uygulamaktadır. TSK askeri ataşeleri, hangi kuvvetin ilişkisi daha fazla ise, ilgili ülkeye o kuvvete mensup subay/general atanarak yapılmaktadır. Örneğin, hava kuvvetlerinin ilişkilerinin fazla olduğu ABD’de havacı, deniz kuvveti ilişkilerinin daha fazla olduğu Rusya, İngiltere ve Hollanda’ya deniz kuvvetleri mensubu subay/generaller atanmaktadır. Ya da ilgili ülke ile ilişkiler çok kapsamlı ise her kuvvetten ataşe atanmaktadır. Böylece ilgili ülkeler ile gerçekleştirilen projelerin yürütülmesi ve uygulanmasında hız, esneklik, işbirliği ve basitlik sağlanmaktadır. Son zamanlarda Dışişleri Bakanlığınca da buna benzer atamalar yapılmaktadır. Bunlardan en dikkat çekeni OECD Daimi Temsilciliği’ne iktisat kökenli bir bilim adamının atanmasıdır. Yine bu konuda Yeni Zelanda Dışişleri Bakanlığı’nın bilişim konuları ile ilgili dış ilişkilerde özel bir temsilciyi ataması örnek olarak gösterilebilir. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu veya önemli bilimsel ve teknolojik işbirliği yaptığımız ülkelerdeki büyükelçiliklerimize konu ile ilgili bilimadamları veya profesyonellerin atanması bu konuda önemli bir ihtiyacı giderebilir. Bu konu sadece işbirliği olarak düşünülmemeli, ayrıca problem sahalarının giderilmesi için de gözönünde bulundurulmalıdır. Örnek olarak; her ne kadar konunun siyasi yönü daha fazla olsa da S-400 ve F-35 problemi ile ilgili olarak Washington Büyükelçiliği ve NATO Temsilciliklerine problemin ortaya çıkmasıyla, konu ile ilgili bilim adamları görevlendirilebilirdi(Bu konu örnek olarak verilmiştir, belki böyle bir uygulama yapılmış ve kamuyoyu ile paylaşılmamış olabilir). Covid-19 salgınını örnek olarak ele aldığımızda ise;salgının çıktığı ülke, aşıların çalışılmaya başladığı ülkeler, AB, DSÖ’deki diplomatik misyonlarımızın bilim adamları ve profesyoneller ile takviye edilmesi, belki şu anda aşı konusunda yaşanan problem sahalarının bir kısmını giderebilirdi. Mesela biz ülke olarak Almanya’da bulunan aşıyı iki Türk bilim insanının buluşu olduğunu,kamuoyu ile paylaşıldıktan sonra öğrendik. Pandeminin başında pasif tutumu nedeniyle eleştirilen AB, aşının uygulanması konusunda ise inanılmaz bir organizasyon yaparak, tüm AB ülkelerinde aynı anda aşı faaliyetine başlamıştır. Bu konuda diğer bir örnek ise ÇHC ile ilgilidir. Basında Türkiye’de bulunan Uygur Türkleri’nin iade edilmesi ve Çin’den aşının gönderilmesi arasında bağlantı olduğu konusunda iddialar yer almaktadır. Hatta aşının gecikme sebebinin bu konu olduğu dahi belirtilmektedir. Bu uygulamalar ikincisi etik olmasa da, bilim diplomasisi uygulaması olarak görülebilir. Bize göre Dışişleri Bakanlığınınönümüzdeki dönemde bilim diplomasisi kapsamında yapması gereken önemli bir konu beklemektedir. Dışişleri Bakanlığının yurt dışında yaşayan, ancak o ülkenin vatandaşı olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının aşılanması konusunda ön alması gerekmektedir. Çünkü AB ve bazı Arap ülkeleri vatandaşlarını aşılamaya başlamıştır. Ancak bu ülkelerde yaşayan ve vatandaş olmayan öğrenci, işçi vb. posisyonda olan bir çok Türk vatandaşı bulunmaktadır. Bu vatandaşlarımız nasıl aşı olacaktır? Eminiz ki Dışişleri Bakanlığı pandeminin başlangıcında kurduğu hava tahliye köprüsünde yaptığı gibi davranarak, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın mağdur olmasını önleyecek ve tüm dünyaya iyi bir bilim diplomasisi örneği verecektir. KKTC’nin önünde de benzer bir konu bulunmaktadır. Pandeminin başlangıcında KKTC, çalışanlar için sadece vatandaşları ve Türk vatandaşlarının yararlanacağı bir destek paketi açıklamış ve bu açıklama tepki toplamıştı. Çünkü KKTC’de çok sayıda üçüncü ülke vatandaşı çalışmakta ve yaşamaktadır. Ayrıca Türk öğrenciler hariç yaklaşık 35000’den fazla yabancı öğrenci bulunmaktadır. Dolayısıyla KKTC’de yaşayan üçüncü ülke vatandaşları ve yabancı öğrencilerin aşılanması önemli bir konu olarak durmaktadır. Hatta KKTC Hükümeti üçüncü ülke vatandaşları ve yabancı öğrencilerin nasıl aşılanacağını şimdiden açıklayarak, hem ada dışındaki öğrencilerin bir an önce adaya gelmesini sağlayarak ekonomiyi canlandırabilir, hem de gelecek yıllar için cazibe merkezi olma özelliğini artırabilir. Tüm dünyada aşının nasıl uygulanacağının açıklanması gereken diğer bir grup da sığınmacılardır. Bu insanların çoğunluğu kamplarda yaşamasına rağmen bir çoğu da ilgili ülkelerde bir türlü dolaşmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak DSÖ’nün IMO ve UNHRC ile işbirliği yaparak bu insanların aşı ihtiyaçlarını çözmesi gerekmektedir. Gerektiğinde DSÖ tarafından ülkelere bu konuda aşı veya maddi yardımın yapılması da gerekebilir. Ayrıca Bu örgütler mülteci kampları, Ege adaları, Lampadusa adası ve Myanmardaki Rohingha sığınmacılarının nasıl aşılanacağı konusunda daha özel gayret sarfetmelidirler. DSÖ aşı tedarik edemeyecek, etse de uygulama için gerekli teknik personeli olmayan ülkelere de gerekli destek planını bir an önce açıklamalıdır. Türkiye’de aşının nasıl uygulanacağı konusunda tartışmalar gündemi bir hayli meşgul etmektedir. Maskenin dağıtılmasında yaşanan problemler gözönüne bulundurulduğunda, ondan çok daha büyük bir lojistik operasyon gerektiren aşının nasıl uygulanacağınıntartışılmasını doğal olarak karşılamak gerekir. Profesyonel olarak lojistik, özellikle uluslararası lojistikte tecrübesi olan bir personelolarak şunları söyleyebiliriz. Bizim jenerasyon hatırlayacaktır. Biz tüm aşılarıokula giderken, okullarda olmuştuk. Hatta o zaman okullarda daha önce aşı olmamış vatandaşlar da aşı olabilmekte idi. Bu nedenle önümüzdeki günlerde uygulanacak aşı için en uygun mekanların zaten şu anda pandemi nedeniyle kullanılmayan okullar olduğu öngörülmektedir. Çünkü okullar, insanların aşı için toplandıklarında gerekli sosyal mesafeyi ve vatandaşların bekleme esnasında ihtiyaç duyacağı alanları da ihtiva etmektedir. Dr. M. Sadık AKYAR Yrd.Doç.Dr. KKTC Girne Amerikan Üniversitesi (GAU)Siyasal Bilimler Fakültesi, Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğr. Üyesi GAU Uluslararası Diplomasi Okulu ve Güv. Arş. Mrk. Direktörü