20 Temmuz 1974 Mutlu Barış harekatı ile kan, göz yaşı, acı ve ızdırap, Kıbrıs Türk toplumunun kaderi olmaktan çıkmıştır. O tarihten bu yana Ada’da barış ve huzur hakimdir. 

1931’den bu yana Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan, ENOSIS hayali doğrultusunda her türlü yolu denemişlerdir. 1954’de self-determinasyon tezini ortaya atmışlar, ancak hem BM hem de İngiltere tarafından kabul  görmemişlerdir. 1955 yılında Grivas EOKA terör örgütünü kurmuş, Ada’da şiddet giderek artmıştır. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti ve Anayasası gene Rumlar tarafından dinamitlenmiş, Akritas planı devreye sokulmuş ve Kıbrıs Türk toplumunu Ada’dan silmek için etnik temizlik girişiminde bulunulmuştur. 1964 yılında Ada’ya BM Barış gücü yerleşmesine rağmen Rumlar ve Yunanlılar pervasız bir şekilde Ada’ya asker yığınağına devam etmiştir. Bu rakam zamanla 20.000’e ulaşmıştır. 1967’de Yunanistan’da darbe sonucu yönetimi ele geçiren Cuntacılar Boğaziçi ve Geçitkale köylerine saldırılarda bulunmuştur. Türkiye’nin garantörlük haklarını kullanacağı ihtarı üzerine saldırılar durmuş, Yunan birlikleri BM gözetiminde Ada’dan çekilmek sorunda kalmıştır. 

İlk müzakerelerin başlangıç tarihi 1968’dir. Rumların, Yunan desteğinde yapmış oldukları bu kanlı şiddet olayları Ada’daki BM Barış Gücü’nün varlığına rağmen devam etmiştir, ta ki 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatına kadar. Müzakere süreci 53’üncü yılına girmiştir. Bu yazıda 53 yıllık müzakere sürecini anlatmak imkansız, kitap yazmak lazım, hatta süreci doküman, röportaj, anı veya şahitliklerle destekleyici bir eser ortaya konmak istenirse çok ciltli bir ansiklopedi bile ortaya çıkabilir. 

Müzakere sürecinin özeti şudur: Türk tarafının tüm olumlu yaklaşımına rağmen her zaman uzlaşmaz tutum sergileyen taraf Rumlar olmuşlardır. 

53 yıllık müzakere sürecinde her türlü seçenek denenmiş, Türk tarafınca sergilenen tüm yapıcı katkılara rağmen bir anlaşmaya varmak mümkün olmamıştır. Halihazırda yaklaşan 5+1 gayri resmi görüşmeler öncesi Rum tarafından yapılan açıklamalar, bu son girişimden de bir sonuç çıkmayacağının açık bir göstergesidir. Geçmişteki aynı seçenek ve konuları konuşarak farklı bir sonucun ortaya çıkmasını beklemek anlamsızdır. 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti artık bu noktada kuvvetli bir irade göstererek, “egemen eşitlik temelinde yan yana yaşayabilen iki devletli temel bir çerçeve” ortaya koymuştur. Geçmişte müzakere edilen seçenekler tükenmiştir, bunları yeni baştan konuşmak nafiledir, beyhudedir, zaman kaybıdır. 

Ada’da Osmanlı hakimiyetinin başladığı 1571 yılından beri iki toplum sosyal ve kültürel olarak yaşamaktan sürekli olarak ayrı durmuştur, iki toplum arasında evlenmeler çok nadirdir, ortak ticari işletme kurma gibi davranışlar çok sınırlıdır. Neredeyse 450 yıldır bir arada olan iki toplum hiçbir ortak noktada kaynaşma yaşamamıştır. Tarihsel açıdan bakıldığında da iki toplumu tek çatı altında birleştirmeye çalışmanın kimseye faydası bulunmamaktadır. Rum tarafı, bırakın Türk Toplumu ile birlikte yaşamayı rüyasında bile görmek istememektedir. 

Dil, din, kültür birliği yoktur. Elbette bir çok ülkede de bu konularda homojenlik bulunmamaktadır ancak o bir çok ülkede eşit haklar mevcuttur. 1960’da olduğu gibi şu kadarı senin bu kadarı benim diye bir egemenlik paylaşımının dünyada örneği yoktur. En önemlisi ülke kader birliğidir. İki toplumun aynı çatı altında kader birliği yapması ve aynı idealler için çalışması mümkün müdür? Bu tahtayla metali yapıştırmaya çalışmak kadar imkansızdır. İlk anda yapışır gibi olsa da kısa bir süre sonra düşer, ayrılır. İki toplumun kaynaşmasının mümkün olmadığı artık görülmelidir. Bunu özellikle uluslararası aktörler idrak etmelidir.