İnternetin yaygın olarak kullanılmaya başladığı yıllara kadar hemen her alanda geçmiş yılın değerlendirilmesi, önemli olayları “Almanak” adı altında yayınlanırdı. Hatta bazı yayın kuruluşlarının bu alanda yaptıkları çalışmalaryüksek kalitelikağıtlara basılarak gösterişli kutular içerisinde dağıtımı yapılırdı. Yani almanak çıkarmak aynı zamanda bir prestij alemeti idi.  Almanak, bizim Saatli Maarif Takvimi’nin batıda kullanılan versiyonu olarak tarif edilebilir. Yani aslında gelecek yılınönemli meteorojik ve astroloji olaylarının gösterildiği bir takvim idi. Ancak zaman içerisinde geçen yılın değerlendirilmelerin yapıldığı aktiviteler de çeşitli konularda olmak üzere almanak adı altında toplanmaya başladı. Dolayısıyla biz de 2020 yılını  uluslararası ilşikiler ve dış politika kapsamında Türkiye merkezli olarak değerlendirmeler ve 2021 yılı için bazı beklenti ve öngörülerde bulunulacaktır.

Öncelikle Türk Dış Politikası (TDP)’nıngenel bir değerlendirmesinden sonra; bölgesel gelişmeler ve ülkeler ile ilgili değerlendirmeler yapacak, Türkiye ve Dünya’da 2020 yılına damga vuran önemli olayları belirtecek ve daha sonra 2021 yılı ile ilgili düşüncelerimizi paylaşacağız.

TDP’nın Genel Olarak Değerlendirilmesi:

Öncelikle Covid-19 tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye’yi de başta ekonomi olmak üzere her alandaetkilemiştir.Bunula birlikte TDP’nın 2020 yılında boyu çok uzamıştır. Azerbaycan’dan  Katar’a, Suriye’den Afrika’ya, Doğu Akdeniz’den Libya’ya kadar geniş bir coğrafyada  varlık göstermiş ve göstermeye devam etmektedir. Tabi burada uzamasından maksadımız, bu bölgelerde çözümsüzlük ve çatışmalar nedeniyle kaybedilen gayret, zaman ve kaynaklara yöneliktir. Özellikle bu politikada Doğu Akdeniz kilit bir rol pozisyonda bulunmuştur. Çünkü Doğu Akdeniz ve Kıbrıs politikaları; başta Suriyeve Libya olmak üzere diğer bölgelerdeki gelişmeler için bir geçiş oluşturmuştur. Bu bölgede başta Suriye, İsrail ve Mısır gibi ülkeler ile yapılacak yumuşama ve temas konuları TDP’nın boyunu kısaltacaktır.

T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından son iki yılda dış politika “Sahada ve Masada Güçlü Dış Diplomasi” mottosu üzerine kurulmuştur.  Türkiye sahada özellikle Libya ve Kafkasya’da önemli gelişmeleri gerçekleştirmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri yurt dışında  kendisine tevdi edilen tüm görevleri yerine getirmiş, yani bir anlamda askeri hedeflere ulaşılmıştır.  Ancak siyasi hedefler ulaşıldığı konusunda aynı konulartam olarak  belirtilemeyebilir. Bu nedenle  Türkiye diplomasi alanında sanki yeni açılım ve gelişmelere ihtiyaç duymaktadır.

Dış politikada 2020’ye damgasını vuran konulardan birisi de ayrışma konusudur. Maalesef ülkemiz dış politika konularında dahi ayrışmaktadır. Bunun nedeni ise iç politikadan gelmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dış politika ve iç pollitika konuları arasında sıkı bir bağlantı vardır. Hatta iç ve dış politika için genellikle “siyam ikizi” kavramı kullanılır. Yani birisi olmadan diğeri yaşayamaz.Bir de dış politikada önemli olan konulardan birisi de “söylem” dir. Maalesef bu alanda problemler yaşanmaktadır. Çünkü yine iç politika kapsamında, dış politikada izlenen bu söylem konusu nedeniyle bazen ekonomimiz dahi zarara uğramaktadır.

Türkiye’nin 2020’de genel olarak dış politikada “hardpower-sert güç” kullanarak istediklerini aldığını belirtebiliriz. Ancak kanatimizce artık “soft power-yumuşak güç” diplomasinin de kullanılma zamanı gelmiştir. Yani TSK bu konuda başarılı olmuştur. Bu husus ile bağlantılı olarak TSK’nin Covid-19’un başlangıcından bugüne kadar uyguladığı harekat emniyeti tedbirleri ile, birliklerini koruması ve operasyon faaliyetleri ile başta NATO ve BM ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmesi önemlidir. Bu konu önemli bir özellik olarak dikkat çekmiştir.

Yine bu dönemde dikkat çeken diğer bir konunun hem dış politika hem de kamu diplomasisi alanında Covid-19 koruyucu ekipmanları ile ilgili yapılan yardımları belirtebiliriz. Türkiye salgının başından itibaren yaklaşık 60’dan fazla ülkeye yardım etmiştir.

Bölgelere Göre Yaşanan Gelişmeler:

Suriye:

Fırat’ın doğusunda 2019 yılında gelinen durum stabil olarak devam etmektedir. Özellikle yılın ikinci yarısında PKK/YPG terörörgütü mensuplarının TSK birliklerine karşı saldırı faaliyetlerinde artış olmuş, bunun sonucunda çok sayıda PKK/YPG terör örgütü mensubu etkisiz hale getirilmiştir. ABD’nin Deyr-i Zor bölgesinde PKK/YPG ile ilgili faaliyetlerinde bir azalma meydana gelmemiştir.Türkiye Barış Pınarı bölgesinde müstakil olarak adeta BM DDR(Silahsızlanma-Terhis-Yeniden integrasyon) ve yeniden inşa faaliyetlerini uygular gibi bir hayli proje geliştirmiştir. Belki bu konu ileride Suriye’nin tümü için uygulanabilecek DDR faaliyetleri için de model olabilir.

Fırat’ın doğusu ise batısına göre daha olaylı geçmiştir. Öncelikle Şubat ayı içerisinde M4 karayolunun güneyinde bulunan gözlem noktalarında 34 askerimiz bölgede bulunan uçaklardanaçılan ateş ile şehit olmuştur. Maalesef askerlerimizi şehit eden uçakların milliyeti hala tespit edilmemiş veya kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Ancak basında çıkan haberlere  baktığımızda Suriye veya Rus uçağı olabileceği yönündeçıkarım yapılabilir.Bu olayın akabinde Soçi’de yapılan görüşmelerden sonra M4 karayolu üzerinde Türk-Rus ortak devriyeleri icra edilmeye başlanmıştır.

Bunun yanında yıl içerisinde Fırat’ın doğusundaki yerleşim yerlerinde patlamalar yaşanmıştır. Bu da bize özellikle İblid bölgesinin halen terör örgütleri kontrolünde olduğu kanaati uyandırmaktadır. Zaten İdlib için “Küçük Afganistan” terimi de kullanılmaya ve basında yer almaya başlamıştır. 2020 yılının sonuna doğru M4 karayolu güneyinde bulunan gözlem noktalarının M4 kuzeyine ve İdlib-Afrin arasına çekilmeye başladığı yönünde haberler çıkmaya başlamıştır. Muhtemelen  önmüzdeki  günlerde bu konu ile ilgili ayrıntılı açıklamaların yapılacağı umulmaktadır.

Yılın son günlerinde Suriye Hükümeti tarafından Lübnan ve Ürdün’deki kamlarda yaşayan Suriye vatandaşlarının dönüşü ile ilgili bir çağrı yapıldığı basında yer almıştır. Bu  önemli bir konudur, Türkiye’de bulunan sığınmacıları da ilgilenmektedir. Çünkü Türkiye’ye yakın Fırat’ın batısındaki kamplarda, örneğin şu anda dünyanın en büyük sığınmacı kampı durumuna gelen Atme kampında 1,5 milyondan fazla insan olumsuz şartlarda yaşamaktadır.

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs:

Doğu Akdeniz’de artık hem Türkiye hem de KKTC’nin hak menfaatlerinin korunacağı yönündeki kararlılık tüm dünyaya gösterilmiştir. Özellikle petrol araştırma; petrol arama ve askeri gemileri ile ilgili Yunanistan ve Türkiye’nin karşılıklı NAVTEX ilanları  dikkat çekmiştir. Daha önce bir nevi askeri angajman kuralı olarak kullanılan NAVTEXuluslararası ilişkiler literatür ve diplomasi uygulamalarında yeni bir boyut ve araç olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY özellikle AB’yi konuya dahil etmeye çalışmış ve bir ölçüde de başarılı olmuşlardır. Özellikle Fransa, başta Afrika ve Libya’da politikalarının Türkiye ile çakışması nedeniyle Doğu Akdeniz politikasına dahil olmuş ve her fırsatta Türkiye’nin karşısındaki kampta yer almıştır.

Kasım 2019’da Türkiye ve Libya arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırılması anlaşmasının bir benzeri 6 Ağustos 2020’de Yunanistan ve Mısır arasında imzalanmıştır. Türkiye ve Libya arasında imzalanan anlaşma 02 Ekim 2020 tarihinde BM Genel Sekreterliği tarafından kayıt altına alınmıştır. Aslında BM kuruluş amaçları (102nci madde) doğrultusunda şeffaflık ilkeleri gereği kayıt altına alınan bu anlaşma maalesef Türkiye’de yanlış anlaşılmış veya bazı kesimler tarafından adeta bir zafer gibi yansıtılmıştır. Ancak aynı çevreler 23 Aralık 2020’de Yine BM genel Sekreterliğinin Yunanistan ve Mısır arasında yapılan benzer anlaşmanın kayıt altına almasını gözardı etmişlerdir. Sonuç olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasındaki uygulamalarının başarılı olduğu ve amacına ulaştığını söyleyebiliriz.

Kıbrıs’da KKTC ile birlikte atılan Kapalı Maraş’ın kısmen açılması hamlesi ve 18 Ekim’de yapılan seçimler sonucunda iki devletli çözümü savunan Sn. Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi önemli gelişmeler olarak göze çarpmaktadır.

Libya:

Türkiye’nin Temmuz ayında BM tarafından meşru Libya Hükümeti olarak tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’ne verdiği destek sonucunda, UMH, Hafter güçlerine karşı büyük bir zafer kazanmış ve Hafter tarafından ateşkes istenmiş ve Sirte-Cuffra hattı esas olmak üzere ateşkes ilan edilmiştir. Ateşkes Türkiye’nin dayatmasıyla Hafter yerine Meclis Başkanı Akil Salih-UMH Başbakanı Serrac arasında imzalamıştır. Daha sonra Ocak ayında yapılan Berlin görüşmeleri kapsamında ele alınan 55 maddelik plan uygulanmaya başlanmıştır. Aslında bu plan Libya’da kalıcı barış, ekonominin canlandırılması ve ülkenin yeniden inşasını, yani bir nevi BM DDR süreci konularının uygulanmasını  öngörmekteydi. Bu kapsamda çeşitli adımlar atılmış, hatta ülke yeniden legal petrol ihracına dahi başlamıştır.

Libya ile ilgili dikkat çekici olay şudur. Cenevre’de 23 Ekim’de taraflarca yapılan kalıcı ateşkes anlaşmasına göre üç ay içerisinde ülkede bulunan yabancı savaşçılar ve askeri birliklerin ülkeyi terk etmesi de belirtilmektedir. Hatta daha önce askeri birliklerin eğitimi konusunda yapılan analaşmaların da askıya alınacağı yine bu anlaşmada vurgulanmıştır. Bu süreç Türkiye’nin de desteklediği bir süreçtir. Türkiye Aralık ayının son günlerinde meclisten Libya’ya asker gönderilmesi ile ilgili tezkereyi 18 ay daha uzatmıştır. Bu karara Hafter tarafından hemen tepki verilmiştir. Yılınson günlerinde MSB Sn. Akar komuta heyeti ile birlikte Libya’ya giderek incelemelerde bulunmuş ve Hafter’i sert biçimde uyarmıştır. Akabinde Libya’da Hafter’e destek veren Mısır da hemen Libya’ya bir heyet göndererek buna cevap vermiştir. Libya’da Fransa, Mısır, BAE leri Türkiye’nin karşısında yeralırken, Rusya ile son zamanlarda, ABD, İtalya, Malta ile açık bir işbirliği olmasa da  en azından çatışmayan bir politika izlenmektedir.

Libya’da cevap bekleyen sorular, 2020 Ocak ayında Kara Harp Okulu öğrencilerine ve Mitiga havaalalanınayapılan saldırıların failleri ile ilgilidir.

Irak:

Irak’a sene başından itibarenyapılan Pençe operasyonları   Pençe ve Kaplan serisine dönüştürülerek  harekatlara devam edilmiştir. Bu operasyonlarda hedef PKK’nın Kuzey IrakBölgesinde bulunan tali kampları ile ana kampı olan Kandildir. Zaten PKK Kandil’in ileride düşmesi durumunda alternatif olarak Sincar Dağını ana üs ve kamp haline getirme gayreti içindedir. Sincar Dağı konum olarak, PKK/YPG’nin hem Suriye hem de Irak’taki faaliyetlerini destekleyecek bir durumdadır. Büyük ihtimal Barış Pınarı bölgesine yapılan sızma girişimleri de buradan desteklemektedir. Ancak Sincar Dağı’nın hem Irak hem Türkiye hem de Suriye’ye dağlık kesimlerden  bağlantısı yoktur. Yani PKK şu anda burada geçici olarak konuşlansada uzun vadede Kandil gibi kullanma durumu zayıftır.

Merkezi Irak Hükümeti ve Kuzey Irak Yönetimi ile yıl içerisinde ilişkiler geçen yıllara göre daha olumlu bir vaziyette seyretmiştir. Aralık Ayında Türkmen asıllı bir kadın Hiyam Nimet Mahmut Köprülü Irak Hükümetinde bakan olarak yeralmıştır. Daha önceki adaylara dışarıdan aday diye mesafeli yaklaşan Irak Türkmen Cephesi, bu atamayı memnuniyetle karşılamıştır.

Kafkaslar:

Dağlık Karabağ’da yaklaşık 27 yıldır bekleyen Azerbaycan, Ermenistan Devlet Başkanı Paşinyan’ın hesapsız saldırısı sonucunda, işgal altında olan toprakları ve Dağlık Karabağ’ın  büyük bir kısmını Ermenistan işgalinden kurtarmıştır. 27 Eylül günü Ermenistan’ın saldırısı ile başlayan savaş 55 gün sürmüş ve yine Ermenistan’ın teslim olmasıyla 10 Kasım’da ateşkes ilan edilerek sona ermiştir. Ateşkes anlaşması Rusya hakemliğinde imzalanmıştır. Bu nedenle Rusya bölgeye gönderdiği Barış Gücü askerleri ile ateşkesi izleyeceğini belirtmiştir. Anlaşmada her ne kadar açık olarak belirtilemse de Türkiyen’nin de bölgeye bir miktar asker göndereceği ve Rusya ile birlikte ortak harekat merkezinde olacağı anlaşılmıştır. Ermenistan ve Azerbaycan savaşı sonunda; kazananın birinci Rusya , ikincisinin ise Azerbaycan olduğunu söyleyebiliriz. Kaybedenler kulübünde ise Ermenistan ve Fransa’nın politikasına boyun eğen ABD ve AB’yi belirtilebilir.Bunun yanında Türkiye’nin de bölgede önemli bir güç olduğu teyit edilmiştir. İsrail Azerbaycan’a savaş süresince verdiği politik ve lojistik destek ile Azerbaycan nezdinde önemli bir duruma gelmiştir. İran ise denge politikası amaçlarken savaşın başında Ermenistan, daha sonra ise ülkesinde bulunan Azebaycan Türk’ü vatandaşlarının etkisiyle Azerbaycan lehinde açıklamalar yapmış, ancak durumu açıkçası tam olarak anlaşılamamıştır. Savaşın sonunda Türkiye ile ilgili önemli diğer bir nokta ise Laçin Koridoru’ndan yapılacak kara ve demiryolları ile Azerbaycan, Orta Asya hatta Çin ile direk bağlantının sağlanmasıdır.

Afrika Bölgesi:

Türkiye 2000 yılında başladığı Afrika açılımını, 2016’daki darbe girişiminden sonra hızlandırmıştır. Türkiye 2020 yılında Afrika ülkeleri ile ilişkilerini ekonomik, politik ve askeri alanda yürütmüştür. Özellikle Türkiye’de eğitim gören öğrenci ve akademisyenler, üst düzeyde yapılan karşılıklı ziyaretlerde bir hayli artış kaydedilmiştir. Somali ve Libya’daki askeri üsleri ile , ilgili ülkelere eğitim ve askeri destek de sağlamaktadır. Daha önce Sudan Sevakin adasında açılacağı belirtilen deniz üssüise şimdilik ertelenmiş gibi durmaktadır. Zaten Türkiye’nin Fransa ile Doğu Akdeniz ve Libya’da karşı karşıya gelmesinin esas sebebinin Türkiye’nin Afrika kıtasındaki faaliyetlerinin Fransa’nın çıkarları ile çatışması olarak açıklanabilir.En basit şekliyle, Fransa elektrik üretiminin %75’ini nükleer santrallerden sağlamaktadır. Bu santraller için gerekli olan nükleer yakıt da büyük oranda Fransa’nın Sahra Altı Afrika (SSA)’daki  eski sömürge ülkelerinden sağlanmaktadır.

Diğer ülkeler ile İlişkiler

ABD:

ABD ile 2020 yılında sorunları artık kronik hale gelen Türkiye’nin S-400 tedariki, buna karşılık F-35 programında Türkiye’nin askıya alınması (Türkiye’nin programdan çıkarıldığı ile ilgili  açıklamalar vardır ancak resmi bir belge kamuoyu ile paylaşılmamıştır), Suriye kuzeyinde YPG/PKK’ya verilen destek, FETÖ elebaşısı ve en son da CAATSA yaptırımları. Aslında liste daha da uzatılabilir.

Bu arada ABD’de yapılan Başkanlık seçimleri Türkiye’de de ilk olarak bir ayrışmaya neden olmuş, kamuOyu Trumpçılar ve Bidencılar olarak birbirlerini suçlamışlardır. İşin ilginç tarafı bu tartışmalar halen devam etmektedir.

Rusya:

Türk-Rus ilişkileri 2020’nin başlangıcında TANAP doğal gaz hattının açılışı ve Putin’in Türkiye’ye gelişi ile ivme kzanmıştır. Ancak daha sonra Şubat ayında Suriye’de verdiğimiz şehitler ile bu ilişki en azından kamuoyu nezdiinde gerilemiştir. Bize göre halen de kamuoyu nezdinde Türk-Rus ilişkilerinin gelişmesinde en önemli engel olarak durmaktadır.

Türkiye’nin Rusya ile S-400 tedariki ile artan ilişkileri son zamanlarda Libya’da beraber hareket etmesi ile hız kazanmış, Dağlık Karabağ’da ateşkes izleme ortak harekat merkezi ile de doruk noktaya ulaşmıştır.  Ancak yüm bu gelişmelere rağmen, Suriye’de ilişkiler arzu edilen seviyeye, Astana sürecine rağmen bir türlü ulaşamamaktadır.

NATO:

Türkiye’de sürekli olarak eleştirilse de yıl içerisinde Türkiye’ye uluslararası arenada hemen hemen tek olumlu yaklşan örgüt olduğu söylenebilir. Haziran ayında Fransa tarafından bir Türk Firkateyninin (Turgut Reis) bir Fransız gemisine çarptığı iddiası NATO’da ayrıntılı olarak incelenmiş ve sonuçta Türkiye haklı görülmüştür. Yine dönem içerisinde Genel Sekreter Stoltenberg özellikle S-400  ile ilgili Türkiye lehine açıklamalarda bulunmuştur. Belki NATO’nun bu şekildedavranmasının ana nedenlerinden birisinin, ittifak da siyasiler kadar askerlerin de etkili olması konusudur.  Sadece Türkiye her zaman için NATO’dan terörizm ile ilgili daha fazla ve açık bir destek beklemektedir. Biden’a yakın kişi ve kuruluşlarınn açıklamalarından yola çıkarak S-400 ve F-35 konusunun dahi NATO içerisinde çözülebileceği mümkün görünmektedir.

AB:
Türkiye-AB ilişkilerinde en kötü dönemlerden birinin yaşandığını söylenebilir. Bunda; GKRY, Yunanistan ve Fransa’nın tutumunun etkisi olduğu açıktır.

Bir Türk şirketine ait olan Rosaline  adlı gemi Libya’ya giderken AB İrini Harekatı kapsamında görev yapan Alman Deniz Kuvvetlerine ait Hamburg adlı askeri gemi tarafından 23 Kasım’da uluslararası hukuka aykırı olarak müdahale edilmiştir.  Burada ilginç olan Deniz Görev Kuvveti Komutanı Yunanlı Alb., aramayı yapan Gemi K.Alman, harekatı Roma’dan İtalyan bir Amiral yönetmektedir. Aslında Bir AB misyonu olmasına rağmen sonucu, sanki Yunanlı Alb. ve Yunan MSB’lığı tarafından yönetilmiş gibi durmaktadır.

AB’nin Aralık ayında yapılan zirvesinde  bu ülkelerin baskısına rağmen, Amanya, İtalya, Macaristan  ve İspanya’nın karşı çıkmalarıyla yaptırım ile ilgili kararını Mart ayında yapılacak zirveye bırakmışır. Bu kararın arkasında AB’nin Biden yönetiminin CAATSA yaptırımlarını nasıl uygulayacağı yönünde beklentilerinin de olduğu öngörülmektedir. Yani AB Bu konuda bir nevi bekle-gör politikası uygulayabilir.

Yunanistan:

Yunanistan ile doğal olarak Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya hatta Suriye ve Karabağ’da dahi karşı karşıya gelinmiştir. Yani Yunanistan “Herhengi bir şey Türkiye’nin lehine ise, benim alyhimedir, karşı çıkmalıyım” şeklinde bir politika izlemektedir. Yunanistan ile yıllardır devam eden Ege, ya da son zamnlardaki ismiyle Adalar Denizi’nde karşı karşıya gelinmiştir. Burada askeri çevreler ve kurumlar tarafından uzun yıllar önce gündeme getirilenEGEYDAAK(Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar) kavramı kamuoyu nezdinde de gündeme gelmiş ve bir hayli de popüler olmuştur.

Yunanistan ile diğer önemli bir konu ise Türkiye’nin sığınmacı hukuku kapsamında, sığınmacıların istediği yere gitme özgürlüğü kapsamında, Güney sınırlarında daha önce uyguladığı açık sınır politikasını, Trakya’da Yunanistan  sınırında da uygulamaya sokmasıdır. Doğal olarak Yunanistan bu konuyu hemen AB’ye taşımıştır. Yunanistan sığınmacılar ile ilgili tutumunu Ege Denizi’nde de devam ettirmiş, Yunanistan’a varan sığınmacıları ya Türkiye karasularına geri göndermiş ya da denizde iken Türk karasularına doğru gitmesini sağlamıştır. Aslında  2020 yılında Yunanistan ile olan sorunlara yukarıda belirtilen yenileri ilave edilmiş, çözümlenen bir sorun tespit olmamıştır.

İran:

Suriye’de Astana sürecinde Türkiye ile birlikte hareket eden İran ile ilişkiler stabil bir durumda seyretmiştir. Hatta Ermenistan- Azerbaycan savaşında tarafsız bir pozisyonda kalması, Türk hükümeti tarafından olmasa da, Azerbaycan ve Türk kamuoyu tarafından biraz eleştiri konusu olarak görülmüştür.

İsrail:

Netanyahu’nun seçilemesi ihtimali ve ilişkilerin düzelmesi ümidi, Netenyahu’nun yine hükümette kalmasıyla başka bir bahara kalmış gibi durmaktadır. Ancak  İsrail’in Ermenistan-Azerbaycan savaşı’nda Azerbaycan’a tam destek vermesi Türkiye olan iliŞkilerine de yansıyabileceği yönünde emareleri de vermektedir. Ayrıca yapılan açıklamalardan, tıpkı Mısır ve Suriye örneğinde olduğu gibi istihbarat örgütleri vasıtasıyla  görüşmelerin yapıldığı basına yansımıştır. Yıl sonuna doğru Telaviv’e tekrar bir Türk Büyükelçisi’nin atanabileceği yönünde açıklamalar ilişkilerin 2021’de Biden yönetimi ile birlikte yeni bir zemine oturabileceğini işaret etmektedir.

Katar:

Mevcut ilişkiler  2020 yılında da başta savunma olmak üzere her alanda üst seviyede seyretmiştir. Türkiye’nin Yurtdışında bulunanaskeri üslerinden birisi de Katar’dadır. Ayrıca yıl içerisinde Katar , Türk kamuoyunda tartışmalara sebep olan Sakarya’daki tank ve palet fabrikasının da bir kısmına da ortak olmuştur. Dolayısıyla başta ekonomi olmak üzere ilşikilerin her alnda artabileceği öngörülmektedir. 

Mısır:

Mıısr ile Devlet Başkanı Sisi’nin göreve gelmesiyle bozulan ilişkilerde bir gelişme yaşanmamıştır. Buna karşılık MısırGKRY, Yunanistan, Suudi Arabistan ve BAE’leri ile beraber hareket ederek; Suriye, Doğu Akdeniz ve özellikle Libya’da sürekli Türkiye karşıtı politikalar izlemiştir. Hatta Libya’da Türkiye’nin Sirte-Cufra hattını geçmesi için UMH’ne destek vermesi durumunda, Hafter güçlerine askeri birlik olarak desteğini vereceğini belirtmiş, bu konu ile ilgili Libya sınırında tatbikat dahi yapmıştır. Bize göre bir türlü  tekrar ilişki kurulması durumunda Türkiye’nin dış politika’da elini güçlendirecek, hareket alanını genişletebilecektir. 

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)

Suudi Arabistan ile Kaşıkçı suikastı ile gerilen ilişkiler, yılın ikinci yarısında bu ülkenin Türk ürünlerine yaptığı boykot çağrısıyla zirve noktasına çıkmıştır. Ancak yıl sonun adoğru liderler seviyesinde başlatan telefon diplomasisi sonucunda bir miktar yumuşama olmuştur. BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ın desteğini alarak adeta ikinci bir Yunanistan gibi Türkiye’nin karşısında yer almıştır. Libya, Doğu Akdeniz, Suriye ve hatta Afrika’da sürekli Türkiye karşıtlığı bir politika izlemiştir.  

Çin:
Türkiye Çin ile Yol ve Kuşak Projesi kapsamında ilişkilerini geliştirmiştir. Yıl içerisinde ekonomik olarak oldukça iyi ilişkiler geliştirilmiştir. Ağıustos ayında Çin’den gelen ilk tren Marmaray’ı kullanarak Avrupa’ya ulaşmıştır. Daha sonra hem Avrupa, hem de Türkiye çıkışlı trenler Çin’e ulaşmıştır. Laçin koridorunun bu hattı daha da kısaltarak ilişkileri artıracağı öngörülmektedir. Türkiye ayrıca Covid-19 aşısı için tercihini Çinli bir şirketten yana kullanmıştır.

2021 Yılı Perspektifleri

Burada 2020 yılında gerçekleşen olayların değerlendirilmesi sonucunda 2021 yılında neler olabileceği ve neler yapılması konusunda bazı değerlendirmeler ve öngörülerde bulunulacaktır.

Dış politikada 2020 yılında yapılacak önemli konulardan birisi dış politikanın boyunun kısaltılmasıdır. Ancak bu bazı bölgelerden çekilme anlamında anlaşılmamalıdır. Ancak Suriye, İsrail, Mısır ve hatta Suudi Arabistan ile ilişkilerin normalleşmeye başlamasıdır. Bu ülkeler ile kurulacak temas ve işbirliği bizim esas konulara odaklanmamızı ve enerji tasarrufu sağlayacaktır. Tabi burada akla hemen niçin bu ülkeler ile bu olanlardan sonra normalleşeceğiz konusu akla gelmektedir. Çok basit. Unutulmamalıdır ki, dış politikayı belirleyen en önemli unsurlardan birisi ulusal çıkarlardır. 

Ayrıca bu konu ile bağlantılı olarak Türkiye  yumuşak güce yani diplomasiye daha fazla önem vermelidir. Çünkü dış politikadaki  gelişmeler bizi buna yönlendimektedir. 2021’de dış politikada diplomatik anlamda en öncelikli çözülmesi gereken konu Libya’dır. ÇünküTürkiye 23 Ocak’da Libya’da aniden yalnızlaşarak, şu ana kadar elde ettiği kazanımları dahi kaybedebilir. Bunun için en uygun yolun da, Libya’da bulunan devletlerin en az birisi ile birlikte hareket etmektir. Şu anda T.C. Dışişleri Bakanlığı için en öncelikli konu haline gelmiştir.

Dış politikadaki gelişmelere baktığımızda hemen her bölge veya konularda Türkiye’nin karşısına ya Rusya veya ABD çıkmaktadır. Yani dış politikamız bu iki ülke arasında sıkışmışgibi durmaktadır. Bunun da en büyük nedeni Türkiye’nin ve bu ülkelerin menfaatleri arasındaki çatışmalardır. Örneğin Türkiye; Suriye’de Fırat’ın doğusunda ABD, batısında Rusya ile işbirliği yapıyor, Doğu Akdeniz’de her iki ülke ile işbirliği yok, Karabağ meselesinde Rusya ile beraber hareket etmektedir. Aslında çok kutuplu dünyada bu politikaların yeri vardır. Ancak Türkiye bu politikaları mevcut sorunları hallederek, aşarak uygulamalıdır. Aksi takdirde biriken bu sorunlar,  bizi çözümsüz bir sarmala sokar. 

ABD’de yeni başkan Joe Biden  seçilmiştir. Ancak kendisi Türkiye ile geçmişte olumsuz ifadelerin ve görüşlerin sahibidir. Hatta kendisinin seçilmesiyle birlikte ABD merkezli düşünce kuruluşları tarafından Türkiye; Yeni Osmanlıcılık, NATO için bir tehdit olarak dahibelirtilmektedir.Dolayısıyla herkes doğal olarak  gelecek dönemde Türk-ABD ilişkilerinin daha da kötüleşeceği yönünde düşüncelere kapılmıştır.  Ancak gelinen aşamaya baktığımızda; Türk-ABD politikası belki de tarihin en kötü seviyelerindedir. Bundan daha kötü neler olabilir? Daha önce de belirtilen konulardan şu anda en gündemde olanları F-35, S-400,  ve en son CAATSA yaptırmalarıdır. Hatta bunlara Suriye’de gelecek dönemde ABD tarfından kurulacağı yönünde öngörülen sözde bir terör devleti de ilave edilebilir. Fakat ABD açıısndan şöyle bir durum vardır. ABD Trump döneminde  başta Çin olmak üzere hemen tüm ülkelerle ilişkilerinde sorunlar yaşamış, iklim ve İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmiştir. Covid-19 süresince de ABD içerisinde bir çok olay meydana gelmişir. Şimdi Biden ve yönetimi tarafından bu ilişkilerin onarılması gerektiği  öngörülmektedir. Aksi takdirde dünya yeni bir kaosagider ve bu kaosu da kolay kolay kaldıramaz. Bundan en büyük zararı da ABD çeker. Bu nedenle Biden döneminde Türk-ABD ilişkilerinin bazı konularda problem yaşansa da en azından kısa ve orta vadede olumlu bir şekilde seyredeceği öngörülmektedir.Yani Covid-19 sonrasında dünyada daha belirgin bir hale gelen çok kutuplu evrilme gözönünde bulundurulduğunda ABD tüm dünyada bozulan ilşikilerini onarmak zorundadır. Buna Türkiye de dahildir.

İngiltere Brexit ile AB’den ayrılmıştır. Ancak AB ile her türlü ilişkisinin devam etmesi için AB tarafından yeni kural ve mekanizmalar geliştirilmketedir.  Türkiye - AB ile ilişkilerinin de artık belirli bir zemine geldiği öngörülmektedir. Yani tam üyelik için mevcut durumda pek ilerleme mümkün gibi durmamaktadır. Belki Türkiye önümüzdeki dönemde AB ile ilişkilerini İngiltere ile aynı veya benzeri bir zemine oturttuğu takdirde elini daha da rahatlatmış olabilir. Bu konuda bir çok mekanizma ve örnek geliştirilebilir. AB ile önümüzdeki dönemde de en önnmli politikanın “sığınmacılar” ile olacağı söylenebilir.

İngiltere ile yılın son günlerinde Serbest Ticaret Anlaşması (FTA) imzalanmıştır. İngiltere Kıbrıs’da artık Türkiye ile birlikte AB üyesi olmayan garantör ülke durumuna gelmiştir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs politikalarında beraber hareket edebileceği bir ülke olarak dikkat çekmektedir. Özellikle İngiltere’den Kıbrıs’a direk uçuşların başlaması , önümüzdeki dönemde adada iki devletli çözüm ve tanınma konularına büyük katkı yapabilir.

Covid-19 nedeniyle tüm dünyada aşılama faaliyeti başlamıştır. Hemen her ülke aşılamada çeşitli sorunlar ile karşılaşmaktadır. Dolayısıyla ülkelerin aşılama oranları, onların uluslararası ilişkilerini ve ekonomilerini de etkileyecektir. Bu konuya Türkiye’nin önem vermesi gerektiği değerlendirilmektedir. Çin aşısını tercih eden Türkiye ve Çin arasında yeni ekonomik işbirlikleri yıl içerisinde beklenebilir.

Gelinen mevsim itibarıyla 2020 kurak bir yıl olmuştur. Bu durumun devam etmesi durumunda su her zamankinden daha kıymetli stratejik bir madde haline gelebilir. Türkiye özellikle komşularıyla ilişkilerinde sahip olduğu hidro politik kartını da kullanmalıdır. Bunun en güzel örneği 2015 yılında Türkiye’den KKTC’ye yapılan yıllık 75 milyon m3 lük su isale hattıdır.

Türkiye mevcut potansiyeli, ulaştığı savunma sanayii seviyesi ile küresel meselelerde söz sahibi olan Bölgesel Güç durumundadır. Ancak “ağacın kurdu içinde olur” atasözünde olduğu gibi bizim için tehlike, kendi içimizde ayrışmamızdır. Bu nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Memleketi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir”. Bu nedenle içte daha birleştirici hareket edilmesi dış politikaya da olumlu yansıyacaktır.

2020 Yılı Bazı Önemli Olaylar

-Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi,

-Suriye’de 34 askerimizin şehit olması,

-Türk İHA/SİHA’larının Suriye, Libya ve Karabağ’da çatışmaların seyrini değiştirerek dünya harp literatüründe yerini alması,

-Ermenistan’ın işgal altındaki topraklarını ve Karabağ’ın büyük çoğunluğunu kurtarması

- Covid-19 aşısını bulan Almanya’da yaşayan Türk bilim insanalrı (Özlem Türeci-Uğur Şahin) 

Gözden kaçanlar

-Em. Büyükelçi ve Eski AB Bakanı Volkan BOZKIR’ın BM 75nci Genel Kurul Başkanı seçilmesi.

2021 yılının başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyayasağlık, huzur ve barış getirmesi dileğiyle ...

Dr. M. Sadık AKYAR meteoroloji ve önemli olay

Yrd.Doç.Dr.

KKTC Girne Amerikan Üniversitesi (GAU)Siyasal Bilimler Fakültesi,

Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğr. Üyesi

GAU Uluslararası Diplomasi Okulu ve Güv. Arş. Mrk. Direktörü