2020 yılı her haliyle dünya için kayıpların yaşadığı, insanlığın özgürlüğü kıymetini daha iyi anladığı bir yıl oldu. Korona virüs belası ile birlikte herkes birbirine muhtaç olduğunu algıladı. Fakat dijitalleşen dünya ile birlikte yine yeniden soyut insanlık ve duygudan yoksun yaşamlar canlandı. İnsanlar eskisine nazaran doğal yaşama daha yakın bir hayat sürerken, insan ilişkilerinde var olanı korumak adına hoyratça birbirine saldırmaya devam etti.

Ülkemizde son dönemde yaşananlarsa hepsinden öte yeni bir düzene, yeni bir yapıya el birliği ile ulaşmamız gerektiğini bir kez daha bizlere gösterdi. Yapısal sorunlar, günlük yaşamımızda değişsin deyipte değiştirmemek için direnç gösterdiğimiz sistemsel hatalar günden güne hepimizin üzerine yıkılmaya devam ediyor. Yaşadığımız coğrafyayı sahiplenmemizi isteyenlerin, sahiplenmememiz adına yaptıkları ve gençlere umut yerine umutsuzluk yükledikleri bir düzenin içinde savrulup gidiyoruz. Ama artık mecburuz. Yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var. Birbirimizi kırmadan dökmeden yeni bir düzene ihtiyacımız var. Evimizin içini yeniden düzenlemek zorundayız. Yaşadığımız coğrafyanın zorluğunu algılayarak, bizden önce büyüklerimizin nasıl bir yaşam ve varlık mücadelesi verdiğini bilerek, yaşadığımız ülkeyi ve toprakları sıkı sıkıya sahiplenmeye ihtiyacımız var.

“BEN” değil “BİZ” demeye artık eskisinden daha çok ihtiyacımız var. Kırdığımız insanları yeniden kazanmaya, sisteme ve devlete inandırmaya ihtiyacımız var. İnanmayanların köşe başlarını tuttuğu ve oraya sıkı sıkıya sarılıp halkın içindeki ötekileştirmeyi körüklediği sistemi sağlı-sollu düzeltmeye ihtiyacımız var. Kırılgan coğrafyanın acı dolu geçmişiyle beslenmiş bir nesiliz. Herkes bir yerden kırılmış ve karşısındakine gardını almış durumda. Sistemi yönetenlerin sistemi düzeltmek adına insanlarımıza; üreten, yaratıcı düşünen insanlarımıza sahip çıkarak devletin varlığını hissettirmesi lazım.

Dijitalleşen dünyada; “Dijital Mağara” çağını yaşıyoruz. Eskiden okuma yazma bilmeyen insanlar mağara duvarlarına resim çizerek anlaşıyordu. Şimdi ise dijitalleşen dünya ile birlikte okuma yazma bilsek bile, okumadan kendi sosyal medya duvarlarımızdaki görsellerle karşımızdakilerle iletişim kuruyoruz. Yönetilen algılarla oluşturulmuş, kendimiz değil de olmak istediklerimizin yayınlandığı “Dijital Mağara Duvarımızda” tek tip insan modeli, tek tip görüntü ve kültürel yozlaşmayı da en derinden hep birlikte yaşıyoruz. Ülkemize uygulanan ambargolara rağmen, ambargo tanımayan dijital mağaralarımızda kendi sosyal medya duvarlarımıza resimler ve görseller ekleyerek beğenilerin sayısına göre soyut mutluluklar yaşıyoruz. Ama mutsuzuz. Uzun soluklu ne yaşantımız bizi mutlu ediyor, nede sosyal medya hesabı üzerindeki beğeni sayılarımız. Tüketim toplumu hedefleyen sosyal mecralar, her şeyi tüketip bitirttiği gibi insanlığı da huzuru da mutluluğu da geçici kılıp tüketiyor.

Yeni dönemde yeniden başlamak, sistemsel olarak da bireysel olarak da kendimizi yenilemek zorundayız. Mesela, paylaşmayı, başkalarıyla birlikte başarabileceğimiz ortak üretimde daha mutlu olabileceğimizi, birlikten güç doğacağını, bireysel çıkardan öte birlikte kazanımın daha büyük haz verdiğini anlamak, algılamak zorundayız. Devleti yönetenlerde bu gözle bakmayı öğrenmeli, birey olarak da biz bunları öğrenip uygulamalıyız. Yeni yıla girerken umutla, “BİZ” olarak yürümeyi başararak adım atmalıyız.

Bir yılı geride bırakırken yeni yılda tüm insanlığa; Sağlık, huzur, savaşların olmadığı, paylaşmanın en büyük mutluluk olduğu bir yıl diliyorum.

EN ÖNEMLİSİ DE YENİ YILDA HERKESE KALBİYLE EKTİĞİNİN EKMEĞİNİ YEMESİNİ DİLİYORUM.