İrem Derici: 6-7 sene önceki halime bir bardak su veresim gelmiyor

Dobralığı ile bilinen şarkıcı İrem Derici, Hürriyet'ten Savaş Özbey'e konuştu. "Şu an dönüştüğüm kadını sigortalatmak istiyorum. Karşı cinsten olup kendime depar atasım geliyor" İrem Derici, kendisiyle ilgili merak edilen tüm sorulara yanıt verdi.

Reklamcı babanız Hulusi Derici’ye en benzettiğiniz yönünüz: Argo mu, PR vizyonu mu?

Ben minyatür bir Hulusi Derici’yim. PR vizyonu da, argo da, hazır cevap olmam da onun DNA’sından. Ama bunların hiçbiri umurumda değil. Ben Hulusi’nin asıl merhametini almışım, o yeter.

Bir sürü dizi ve filmde rol aldınız ama hep kendinizi canlandırdınız: İrem Derici’yi oynamak kolay mı, zor mu?

İrem Derici 34 senedir gerçek hayatında da inanılmaz gerçek olduğu için zor olmuyor. Hatta şu an kendimden 3. tekil şahıs olarak bahsettiğim için kendime sinir oldum (Gülüyor). Senaristler de benim jargonumu çok iyi bildikleri için her şey çok yerinde ve tadında geçti bugüne kadar.

Okuduğunuz okullardan Mimar Sinan Piyano mu daha şamatalıydı, Bilgi Sosyoloji mi?

Bilgi Sosyoloji daha şamataydı çünkü ayıla bayıla girdiğim bir bölüm olmadı. Babamın yönlendirmesiyle ite kaka bitirdim. Ama MSÜ Devlet Konservatuvarı’nı aşkla bitirdim. O sene yüzlerce kişi arasından sadece beş kişi mezun olduk ve aralarında en yüksek puanı ben aldım. Bana Durkheim’le değil, Mozart’la gelin kardeşim.

Ses yarışmasıyla tanındınız, sonra siz de jüri oldunuz... Yarışmak mı, seçmek mi?

Vicdan azabı çekme manyağı değilseniz jüriliği tercih etmezsiniz. Çok büyük sorumluluk. Ne kadar eğlence programı olsa da yarışmacılar oraya çok büyük hayallerle geliyor. Hakkaniyetli davranabilmek gerçekten zor. Ama ben jüriliği de yarışmacılığı da A kalite yaptığıma eminim.

Hangisi daha büyük tıbbi pişmanlık: Klip partnerinizden korona kapmak mı, anoreksiya mı?

Klip partnerimden korona kaptığımı uydurdular. Dizi setinde kaptım ben koronayı. Ha, klip partnerimden kapmış olsaydım da değerdi. Brezilyalı beton arkadaşımızı gördüğünüzü umuyorum (Gülüyor). Anoreksiyaya da pişmanlık desem kaç yazar? Kanser olana “Pişman mısın?” diye sormak gibi bu senin sorduğun.

Doğru... Peki koronanın nesi daha kötü: Koku alamamak mı, tat alamamak mı?

Koku alamamak. Gün içinde nasıl kokuyorum diye kendimi 72 kere kontrol eden biriyim. Üç saatlik dans provasında gidip 50 kere parfüm sıkıyorum.

Korona olduğum dönemde koku duyumu geri kazanana kadar evden çıkmadım. Amber gibi koktuğumdan emin olmadan yaşamam imkânsız.

E sevdiğin adamın kokusunu içine çekemediğini düşünsene... Bu bir dramdır yahu!

Dram dediniz de... Hayatınız bir film olsa kim çekerdi: Freud mu, Canan Karatay mı?

“İD neredeyse ego orada olacaktır” diyen Freud’dan başkası olamaz. Bilmeyenler için hatırlatayım İD, insanın içgüdüleridir. En temel istekler yani... Açlık, cinsellik, öfke... Ne tesadüftür ki adımın baş harfleri de İD. Sen bu cevabın sonuna gülen bir şeytan emojisi koy en iyisi (Gülüyor)...

Mantık mı, içgüdü mü?

İçgüdü, hem de hayvanisinden.

Bugün aldığınız kararlarda anneniz mi, babanız mı daha etkilidir?

İkisi de değildir. “Yapma” derlerse de inadına yaparım.

Bir şeyi... Geceden planlamak mı, sabaha bırakmak mı?

Geceden. Zaten deli dumrul yaşıyorum, en azından bir gün önceden ne yapacağım belli olsun.

Hangisi daha çok çekti: Pamuk Prenses mi, Külkedisi mi?

Külkedisi ayol! Pamuk Prenses ne yaptı ki? Hatun elmayı yedi, hikâye boyu mal gibi uyudu. Sonra prensin busesiyle uyandı.

Külkedisi öyle mi, anası ağladı kızın...

Hangisi daha şanslı: Zengin ama çirkin doğan mı, güzel ama fakir doğan mı?

Çirkin ve zengin doğmak. 6-7 sene önceki fotoğraflarımdaki kıza bir bardak su veresim gelmiyor. Ama şu an dönüştüğüm kadını sigortalatmak istiyorum. Karşı cinsten olup kendime depar atasım geliyor. “Zorla güzellik olmaz” diyenler! Buralarda mısınız?

Zaman makinesini icat ettiniz. Geçmişe mi gitmek isterdiniz, geleceğe mi?

Bu soruyu normal bir dönemde sormuş olsaydın geçmişe gitmek isterdim. 1920’lere. Ama şu an sadece zaman makinesine binip “Koronanın kökünün kuruduğu yere sür kardeşim” demek istiyorum. Kendimi kesmeme ramak kaldı.

Hangisini tercih edersiniz: Tek başınıza ağlamak mı, birinin omuzunda ağlamak mı?

Her zaman tek başıma. Oturup millete dert anlatmam. Herkesin kova kova derdi var zaten...

İlkinde 812 bin ikincisinde 7 milyon takipçiniz var. Twitter mı, Instagram mı?

Instagram. Twitter’da ruhum çekiliyor. Herbokologların memleketi.

Hatır için çiğ tavuk... Yenir mi, yenmez mi?

Hatır için çiğ badem bile yemem be Savaş.

İmkân olsa hangisini tercih edersiniz: Bütün sporları yapabilmek mi, bütün enstrümanları çalabilmek mi?

Tüm müzik aletlerini çalabilmek tabii ki. Sporla aram yok. Takım sporları için fazla bencil, rekabet için fazla hırslıyım. Dans hariç, spor benden uzak.

İstanbul’un: Asya yakası mı, Avrupa yakası mı?

Avrupa. Net. Çünkü ben bir kaos bağımlısıyım. Rahat k.çıma batıyor.

Peki kokuları mı, sesleri mi?

Kanali-zasyon kokusuna bile âşığım İstanbul’un, o ayrı. Ama sesleri... Ezan okunurken vapur sesi duymak... Overlokçu anonsunu bile inanılmaz seviyorum. Sen dünyanın en güzel şehrisin be İstanbul!

Manzara Avrupa’dan mı daha güzel, Asya’dan mı?

Manzara insanı değilimdir çok ya. Gittiğimiz restoranlarda hep arkamı dönerim manzaraya. N’oluyor dağa taşa bakınca yani, oturup bana yılları mı özet geçiyor?

Deniz-kum-güneş mi, orman-ağaç-temiz hava mı?

Deniz ya... İmkân olsa hep denizin üzerinde yaşasam...

Çeşme mi Bodrum mu?

Çeşme! Bodrum benim için çok sakin. Bülent Serttaş bizi yıllarca “Aşk Bodrum’da yaşanıyor” diye kandırdı. Bülent Abi sana bir haberim var: Şehvet de Çeşme’de ikamet ediyor (Gülüyor)

Biraz yoldan çıkmak istediniz... Mantı mı, iskender mi?

Mantı. Bol tereyağlı, soslu, sarımsaklı. En az iki porsiyon.

Birinden vazgeçmek zorunda kalsanız: Kırmızı et mi, deniz mahsulleri mi?

Kırmızı eti bir kalemde silerim. Hiç aram yok. Ama midye, karides, kalamar, balık... Kendimden vazgeçerim de bunlardan vazgeçemem.

Mangal partisinde köfteleri beğenmediniz. Tabakta bırakmak mı, çaktırmadan köpeğe vermek mi?

“Bu ne ayol, at eti gibi, bana yemek sepetinden bir şey söyle” derim. Kendi beğenmediğim şeyi neden köpeğe yedireyim? Saygısızlık!

Evinize yatılı misafir geldi, horlamasından uyunmuyor. Uyandırır mısınız, uykusuz mu kalırsınız?

Evime yatılı misafir almam. Haydi diyelim aldım, horlarsa uyandırırım. “İçine ettin uykumun kalk” diye.

Uçakta/otobüste habire omuzunuzda uyuyan bir teyze var... İnce ince ittirir misiniz, hostese mi şikayet edersiniz?

Yanıma tanımadığım birini oturtmam Savaş (Gülüyor)...

Asla hatırlamadığınız biri size çok samimi davranıyor... Yekten hatırlamadığınızı mı söylersiniz, dolambaçlı sorularla kim olduğunu mu anlamaya çalışırsınız?

Dan diye söylerim hatırlamadığımı. “Neydi ayol senin adın?” dedim daha dün birine. Günde zilyon tane insanla tanışıyorum, android değilim valla kusura bakmasın kimse.

“6-7 sene önceki fotoğraflarımdaki kıza bir bardak su veresim gelmiyor. Ama şu an dönüştüğüm kadını sigortalatmak istiyorum. Karşı cinsten olup kendime depar atasım geliyor. “Zorla güzellik olmaz” diyenler! Buralarda mısınız?”

Koç kadını olmanın nesi daha zor: Sürekli beğenilmek istemek mi, dikkafalılık mı?

Koç kadını olmanın hiçbir kolay yanı yok. Dediğim dediklik... İlgi manyaklığı, tahammülsüzlük, ayarsız enerji... Dikkat edin, Koç kadınlarının sarsılmaz dostlukları vardır ama özel hayatlarında dikiş tutturmaları deveye hendek atlatmak gibidir. Ben yalnızlığımla barıştım. Ben vahşi bir atım, kabul. Ama bu saatten sonra beni evcilleştirmeye çalışacak kimseye de eyvallahım yok. Becerebilen benim kadar hızlı koşsun bakalım dört nala.

İlkbahar-yaz mı, sonbahar-kış mı?

Yaz sıcağında romantizm zor. Ben baharları severim.

Aşkın karşıtı nefret mi, kayıtsızlık mı?

Kayıtsızlık. Hissizlik. Zamanında canından dahi vazgeçebileceğini düşündüğün birinin rengini ruhsarını hatırlamamak, onu merak etmemek... Ama nefret, aşktan bile güçlüdür maalesef. O yüzden aşkın amcaoğludur.

Beyaz yalan ne zaman hoş görülebilir? Sevdiğiniz zaman mı, sevildiğiniz zaman mı?

Beyaz yalanları her halükarda hoş görebilirim.

Hangisi daha kötü senaryo: Her aşkınızın kötü bitmesi mi, kimselere âşık olamamak mı?

Kimseye âşık olamamak! Ki bu senaryoyu yaşıyorum. Mübarek “Arka Sokaklar” gibi, bitmiyor da... Yoksa zaten bütün aşklar kötü bitecek. “Su 100 derecede kaynar” kadar genel bir gerçek.

20 yaşınıza dönmek mi, Sait Halim Paşa Yalısı mı?

Sait Halim Paşa Yalısı’nı alıp içine 20’likleri toplasak olmaz mı? Nasıl ama?

Hangisine daha çok gülersiniz: Cem Yılmaz mı Ata Demirer mi?

Bu konuda ayrım yapmam imkânsız. İkisinin de mizahı o kadar farklı ve ikisine de o kadar hayranım ki... Ama hangisiyle daha yakın dost olmak istersin deseler Ata derim. Neredeyse hep denizde, doğada, 10 numara keyif çatıyor adam (Gülüyor)...

Nâzım Hikmet mi, Orhan Veli mi?

Cemal Süreya abicim. Cemal Süreya!

Yeşilçam’dan: Tarık Akan mı, Kadir İnanır mı?

Kadir uleeeeen!

Hangisiyle ev arkadaşı olmak isterdiniz: Yıldız Tilbe mi, Aysel Gürel mi?

Seçmek zorundayım diye Aysel Gürel. Yoksa ev arkadaşı benim için korkunç bir kabus. Genel olarak kimseyi sevmediğim ve tahammül edemediğim için biriyle yaşamam imkânsız. İlişkilerimin uzun ömürlü olmama sebeplerinden biri de bu. Horlamayın abi!

Editör: TE Bilisim