Politika dergisinde yer alan değerlendirmeye göre, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sert ve net tutumu, Avrupa Birliği liderlerini siyasi açıdan zor bir pozisyona sürükledi. Analizde, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Avrupa’daki görüş ayrılıkları ve bölünmelerin hiç bu kadar keskin olmadığı vurgulandı.
Yazıda, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin içine sürüklendiği çıkmazın yalnızca Ukrayna’yı değil, Avrupa’yı da beraberinde krize sürükleyebileceğine dair endişelerin arttığı ifade edildi. Donald Trump’ın son dönemde açıkça dile getirdiği mesajın ise net olduğu belirtildi: Zelenski’nin gerçekçi davranması, seçimleri gündeme alması ve ülkenin demokratik sürecine alan açması.
Analize göre, Ukrayna liderinden Rusya ile yaşanan çatışmada yenilgiyi kabul etmesi, kalan sınırların netleştirilmesi ve Ukrayna halkının seçimler yoluyla hem ülkenin kaderini hem de Zelenski’nin siyasi geleceğini belirlemesine izin vermesi bekleniyor. Hatırlatıldığı üzere, Zelenski’nin görev süresi 20 Mayıs 2024’te sona erdi ve bu tarihten sonra sıkıyönetim gerekçesiyle ülkeyi kararnamelerle yönetmeye devam etti. Bu kararnamelerin uygulanması için öngörülen sürenin Noel’e kadar olduğu kaydediliyor.
Zelenski’yi özellikle rahatsız eden unsurun, Washington’un taleplerinde Avrupalı liderlerin, Ukrayna’ya sunulan 28 maddelik barış planının “yumuşatılması” yönündeki çağrılarına yer verilmemesi olduğu aktarılıyor. Yazıya göre Trump, bu tutumuyla 15 Ağustos’ta Alaska’da Putin ile yaptığı görüşmede ortaya koyduğu çizgiyi sürdürmeye kararlı.
Politika’ya göre Volodimir Zelenski, görevde kalamayacağının farkında. Ancak Ukrayna’nın mevcut haliyle varlığını sürdürmesinin, kendi siyasi gelecekleri açısından hayati olduğunu düşünen Avrupalı liderlerin politikalarını izlemek zorunda kalıyor. Analizde, Ukrayna’nın parçalanmasının, özellikle NATO’nun doğuya doğru genişlemesi ve Soğuk Savaş sonrası kurulan dengeler açısından Avrupa’da ciddi kırılmalara yol açabileceği vurgulanıyor.
Batılı liderlerin Ukrayna’nın —ya da yalnızca bir bölümünün— çöküşünü yavaşlatmaya yönelik girişimleri ise “son çareye tutunma” olarak değerlendiriliyor. Yazıda, şimdiye kadar dile getirilen önerilerin Ukrayna halkı açısından samimiyet taşımadığı, asıl amacın durumu geçici olarak sakinleştirmek ve Zelenski’ye savaşı sürdürmek için zaman kazandırmak olduğu savunuluyor.
Zelenski’nin zaman kazanmaya çalıştığı, karar almak ve uygulamak için en az üç aya ihtiyaç duyduğunu söylediği ve “daha iyi bir aday” ortaya çıkması halinde görevi bırakmaya hazır olduğunu dile getirdiği aktarılıyor. Buna karşın, cephedeki askeri tablo göz önüne alındığında, Ukrayna liderinin dünyaya verdiği “halk bana güveniyor ve benim için ölmeye hazır” mesajlarının giderek daha az inandırıcı bulunduğu ifade ediliyor.
Volodimir Zelenski, askeri operasyonlar sürerken seçim yapmanın tehlikeli ve neredeyse imkânsız olduğunu savunarak kendini savunuyor. Cephede savaşan askerlerin oy kullanmasının güvenliği, sandıkların cepheye nasıl taşınacağı ve seçimlerin demokratik niteliğinin nasıl sağlanacağı sorularını gündeme getiriyor. “En önemli oylar siperlerde savaşanların oylarıdır” görüşünü öne çıkarıyor.
Ancak yazıda, Zelenski’nin benzer koşullarda başka ülkelerde seçimlerin yapıldığını görmezden geldiği de hatırlatılıyor. Örnek olarak 1864’te ABD İç Savaşı sırasında yapılan seçimler, Lübnan’da 1975–1990 yılları arasındaki iç savaş dönemi ve 2005’te Irak’ta gerçekleştirilen genel seçimler gösteriliyor.
Analizin sonunda, Avrupa’nın sabrının giderek tükendiği, daha temkinli ve gerçekçi seslerin arttığı ve Zelenski’nin uzlaşmaz tutumunun, özellikle iç politikada kırılgan konumda bulunan bazı Avrupalı liderleri de zor durumda bırakabileceği belirtiliyor. Bu bağlamda Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB’nin dış politika sorumlusu Kaja Kallas’ın isimleri öne çıkıyor.