Balçık Tarlaları ve Sünger Şehirler

Geçtiğimiz hafta yağan yağmurlar Lefkoşa, Gönyeli ve Girne'de taşkın, sel baskını ve bolca balçık tarlasına neden oldu.

Konu, birkaç gün gündem olduktan sonra neredeyse unutulmak üzereyken, Mimarlar Odası Başkanı Onur Olguner'in dün yaptığı öneriyle yeniden gündeme geldi.

İyi de oldu.

Çünkü bir KKTC “yönetim klasiği” olarak, yeni bir felakete kadar hatırlanmama kadersizliği söz konusu olabilirdi.

Öyle ya, sayılan şehirlerimizde uzunca bir süre yaşayan herkesin de gözlemlediği gibi, biraz şiddetli yağan her yağmurun nerelerde taşkınlık yaratacağı, nerelerin balçık tarlasına dönüşeceği önceden bilinir.

Bu bilinmekle birlikte, aynı yerler, önlem alınmadığı ya da yetersiz önlem alındığı için yeniden ve yeniden aynı durumla karşılaşır.

Örneğin, Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi ile Ortaköy Işıkları arasındaki yolun 15-20 dakika aralıksız yağan bir yağmurdan sonra kapanması adeta kaçınılmaz bir kader haline gelmiştir.

Oysa bu tip sorunların çözümü çok da zor değildir.

Belediyelerin fen işleri kapsamına giren bu tip sorunların çözümü teknik bir konudur ve bugünkü teknoloji ile zorlanmadan yapılabilecek bir iştir.

Ne var ki, şehirlerin hem iklim krizinin getireceği çok daha karmaşık sorunları, hem de şimdi karşılaşılan sorunları çözebilmesi için ciddi vizyonlara ihtiyacı vardır.

Nitekim Mimarlar Odası Başkanı Olguner’in açıklaması ve uygulanmasını önerdiği “Sünger Şehir” vizyonu da tam bu ihtiyacı gidermeye yönelik bir öneri.

Yağmuru düşman değil dost olarak gören “Sünger Şehir” vizyonunun özü, yağan her damla suyu sünger gibi çekip değerlendirmeyi esas alan bir anlayış.

Bunun için de şehirde yeşil alanların artması, sert ve geçirgen olmayan zeminlerin azalması gerekiyor.

Tabii bütün kamusal alanları imkan bulsa beton ve taşla donatmaya pek meraklı belediye başkanlarının sayısı bu ülkede az değildir ama yine de Olguner’in “Sünger Şehir” önerisi balçıksız, çağdaş şehirler için paylaşılmaya değer bir vizyon niteliğindedir.