17 Ekim, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1992 yılında Dünya Yoksullukla Mücadele Günü olarak ilan edilmiştir.
Bu tarihin kökeni ise Paris’te İnsan Hakları Meydanı’nda binlerce yoksul insanın, aşırı yoksulluğun bir insan hakkı ihlali olduğunu dünyaya haykırmak ve dayanışma içerisine girmek için 17 Ekim 1987’de bir araya geldikleri güne dayanmaktadır.
Bu güne ilişkin kutlamalar kapsamında çeşitli sivil toplum örgütleri, uluslararası örgütler, yerel yönetimler, üniversiteler gibi kurumlar tarafından toplumdaki eşitsizlikler ve yoksulluk konusunda bilgilendirici toplantılar, basın açıklamaları, yardım kampanyaları gibi bir dizi etkinlik yapılmaktadır.
Yoksulluk sosyo-ekonomik bir sorun olarak sadece bir veya birkaç ülkeyle sınırlı değil, küresel bir sorundur.
İnsanın temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı bir ortamda insanca yaşayabilmesi mümkün olmadığı gibi, yaşamını sürdürebilmesi de giderek güç hâle gelmektedir.
Dünyadaki kaynaklar adil bir biçimde paylaşılsa, insanlığın yoksulluk gibi bir sorunu olmazdı. Ne var ki küresel düzeyde bir gelir dağılımı eşitsizliği bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan World Social Report 2025 başlıklı rapora göre dünya nüfusunun en zengin %10’luk kesimi, toplam gelirden %52 oranında pay alıyor.
Ayrıca dünyada 1,5 milyardan fazla insan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi temel sosyal hizmetlerden yoksun durumdadır.
Benzer şekilde, Dünya Bankası tarafından hazırlanan State of Social Protection Report 2025 başlıklı rapor da dünyada 2 milyar insanın sosyal koruma sistemine erişemediğinin altını çizmektedir.
Bu oran düşük gelirli ülkelerde daha dramatik boyutlara ulaşmaktadır.
Bu tür ülkelerde nüfusun %77’si sosyal güvenlik sisteminden tamamen yoksun durumdadır.
Bu tablo, yoksullukla mücadele ihtiyacının sadece ulusal düzeyle sınırlı kalmaması gerektiğini ve küresel ölçekte de kararlı adımlar atılması gerektiğini gözler önüne sermektedir.
Nitekim Birleşmiş Milletler’in ilan ettiği Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin ilki, dünyadaki yoksulluğa nihai olarak son verilmesidir. Bununla birlikte yoksulluğun 2030 yılına kadar yarıya indirilmesi hedeflenmektedir.
Ancak BM’nin 2025 yılına ait The Sustainable Development Goals Raporu’na göre küresel ölçekte her 10 kişiden 1’i aşırı yoksulluk içerisinde olup dünya nüfusunun %8,9’u 2030 yılına kadar hâlâ aşırı yoksulluk koşulları içerisinde olacaktır. Yoksullukla mücadele konusunda bir hızlanma olmadığı takdirde 2030 yılına kadar sadece 5 ülkeden 1’i ulusal ölçekte yoksulluğu yarıya düşürebilecektir.
Bu bağlamda yoksullukla mücadele konusunda bir yavaşlama olmasına rağmen, Doğu ve Güneydoğu Asya ile Orta ve Güney Asya yoksulların oranını 2015'ten bu yana yarı yarıya düşürmeyi başarırken, gelişmekte olan ada devletlerinde bu oranın yükselmesi dikkat çekmektedir. Küçük ada ülkelerinde ise yoksulluk oranı 2015’te nüfusun %8,9’u iken 2024 yılında %9,5’e yükselmiştir.
Peki, ülkemizde durum ne?
KKTC’de güncel veri eksikliği ve sıkıntısı bulunduğundan dolayı, elimizdeki en güncel veriler KKTC İstatistik Kurumu’nun 2021-2022 Hanehalkı Bütçe Anketi’nin bulgularıdır. Söz konusu bulgulara baktığımızda gelir dağılımının 2014-2015 yıllarıyla kıyaslandığında Gini katsayısının 0,34’ten 0,37’ye yükseldiğini; yani gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığını görülmektedir.
KKTC’deki en yüksek gelire sahip olan %20’lik bir kesim, ülkedeki toplam gelirden %43,6 oranında bir pay alırken, en düşük gelire sahip %20’lik bir kesim ise toplam gelirden sadece %6,5 oranında bir pay alabilmektedir.
Yani Kıbrıs Türk toplumunda en yüksek gelire sahip olanlar ile en düşük gelire sahip olanlar arasında 6,7 katlık bir fark bulunmaktadır.
KKTC nüfusunun %14,4’ü ise yoksulluk sınırının altında yaşamakta veya yaşamını idame ettirmeye çalışmaktadır.
Yoksullukla mücadele konusunda alınması gereken birçok önlem var.
Vergi reformları, adil asgari ücret, sendikal hakların güçlendirilmesi, kurumsal reformlar bunlardan sadece bazılarıdır. Örneğin hükümetlerin eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi temel hizmetlere bütçeden daha fazla pay ayırması gerekir.
BM’nin 2025 yılına ait Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Raporu’na göre temel hizmetlere bütçeden ayrılan pay, gelişmiş ekonomilerde %60, gelişmekte olan ekonomilerde ise %43 oranındadır. KKTC’ye baktığımızda ise bu oranın ancak %24 seviyelerinde kaldığını görüyoruz.
KKTC’de gelir dağılımındaki eşitsizlik oranında ve yoksullukta artış olmasına rağmen, kamu politikalarına yönelik bu konuda etkin önlemler maalesef göremiyoruz.
Peki, bundan sonra bu konuda bir gelişme görebilecek miyiz?
Yoksullukla mücadele için yoksulluk derdiyle dertlenecek siyasal aktörlere ve programlara ihtiyaç vardır. Ancak bu konunun kamu politikasına dönüşebilmesi için yurttaşların örgütlü bir mücadeleye girerek karar alıcılar üzerinde nüfuz kazanması da gerekmez mi?