Devlet çalışanları “hayat pahalılığı ödeneğini”, özel sektör çalışanları da “asgari ücret artışını” bekliyor.      Alım gücünün süratle düştüğü ülkemizde çalışanların, emekçilerin maaşında bir artış beklemesi en doğal hakkıdır tabii ki…      Ancak maalesef “hayat pahalılığı ödeneği” de “asgari ücret” de bir rakam belirlemekten öte anlam taşımamaya başladı.      Ödenecek bu maaşlar üzerinden öyle bir piyasa ayarlanması yapılıyor ki emekçi aldığı artışa sevinemiyor bile…    

Maalesef sevindirmiyorlar, hayır ettirmiyorlar.     Emekçiyi o artışı aldığına alacağına pişman ediyorlar.     Mesele şu ki; ülke yöneticileri bu artışlar yapılırken piyasanın o oranda hatta daha fazla pahalı olmasının önüne geçebiliyor mu?     Hayır yapamıyorlar ya da yapmıyorlar; bırakın piyasanın otomatik kendini yeni maaşlara göre ayarlamasını, bunun yanında halktan talep edilen birçok zorunlu harçlar, ödemeler, cezalar değişen asgari ücretle birlikte çeşitli oranlarında otomatik değişim gösteriyor…   

  Emekçiler, aldıkları artışa bir ay bile sevinemiyor ve özellikle de “asgari ücret artışı” anlamsız bir hal alıyor.     Bir taraftan küçük ve orta ölçekli birçok işletme kısa aralıklarla artan asgari ücreti ödemekte güçlük çektiğini belirtip personel azaltmaya yönelirken diğer taraftan emekçiler, bu artışla hayatında bir değişiklik olmadığımdan yakınıyor.     Büyük tantanalarla belirlenen yeni asgari ücret aslında inanılmaz bir çıkmaza da dönüşüyor.     Doğal olarak rakamlar üzerinden bir tartışma yapılıyor ama o rakam ne olursa olsun, kimseyi memnun etmiyor.     Ülkede alım gücü korunmadıkça da bu tartışma hatta memnuniyet yaratmayan bu kısır döngü hiç bitmeyecek.     Hükümet edenler, yüksek rakamlı asgari ücret vermiş olmakla övünecek ama verilen rakamdan ne emekçi ne de işveren memnun olacak.     

Yeni asgari ücret belirlendi… Bu asgari ücret rakamı da belirlenirken, işveren tarafı “yüksek enflasyonun sorumlusu biz değiliz” derken, işçi tarafı “keşke alım gücü korunsa da bu artışları talep etmesek” dedi.    Evet, mesele bu; keşke alım gücü korunsa, keşke hayat bu kadar pahalı olmasa, keşke her gün her şeyin fiyatı artış göstermese de sıkça yeni rakam belirlenmese…    Emekçi hem maaşına artış istiyor hem de bu artışla birlikte her şeye fahiş artış geleceğini biliyor…    

Bu durum sürdürebilir değildir, bunu tüm kesimler söylemektedir ama gerçeği görmek istemeyen ülke yöneticileri, bu ucube sisteme rağmen iyi bir şey yaptığı izlenimi vermeye çalışmaktadır.     Emekçinin hayatında bir ay bile değişiklik yaratmayacak yeni ücretler nedeniyle birçok işletmede işveren ile çalışan karşı karşıya geliyor, neredeyse birbirine düşman ediliyor.     Asgari ücret artışı bu ülkede sevinç yaratacağına, “işten durdurulma riski” olarak birçok işçinin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanmaktadır.     Alım gücünü dengede tutamayan, fahiş artışların olmasını engelleyemeyen hükümetin, “asgari ücretin artmasını sağlayarak” iyi bir şey yaptığını söylemesi anlamsızdır.     İşletmelerde küçülme, daralma maalesef hep personel üzerinden başlıyor, yani “personel azaltma” ilk tedbir olarak görülüyor.   

Hükümet edenlerin bilmesi gerek şudur ki; bu ülkede işveren birkaç büyük şirket değildir, küçük ve orta ölçekli işletmelere teşvikler sağlanmalı, daha gerçekçi prim desteği verilmeli, kapısına kilit vurmayacak ya da personel çıkarmayacak noktaya gelmelerini sağlamalıdır.      

Tabii ki hükümet, alım gücünün korunması için tüm paydaşları bir araya toplamalı, seferberlik düzenlenmeli, projeler hazırlanmalı, halkın Türk Parası kullanımından dolayı yaşadığı kayıpları giderilmelidir…      Öyle “ben iyi bir asgari ücret rakamı belirledim” diye övünmek ve sonra da emekçiyi pahalılık ateşinin içine atmak marifet değildir…

 

Editör: Pınar Gözek