KOBİ'ler Çökerken

KOBİ'ler Çökerken

Küreselleşme sürecinde bazı ekonomistlerin beklentisinin tersine, pek çok ülkede Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBI)’in önemi azalmadı.

Hatta arttı.

Bir yanda ulus devletlerin karar mekanizmalarını neredeyse teslim alan dev küresel Çok Uluslu Şirketler (CUŞ) varken, bir yanda da KOBI'ler etkin bir şekilde faaliyet gösteriyor.

Bu durum, küresel ekonomi politik literatürde bir paradoks olarak nitelense de sonuçta temel bir realite niteliğinde.

KKTC elbet küresel ekonomi politik düzene entegre değil. Ama, bazen sanıldığının aksine, tümüyle de dışında değil.

CUŞ sayılmasa da, kendi ölçeğimiz içinde büyük sayılan şirketlerle KOBİ’ler bir arada faaliyet gösteriyor.

Ama, yine de reel sektörün omurgasını KOBİ’lerin oluşturduğunu bilerek ekonomiye yön verilebileceğini dikkate almak gerekir.

Örneğin, ekonomist Okan Veli Şafaklı’nın KKTC ekonomisiyle ilgili yaptığı çalışma, KKTC reel sektörünün hem yaratılan istihdam hem de üretilen değer bakımından KOBI ağırlıklı olduğunu net olarak gösteriyor.

Ne var ki durum böyle olsa da özellikle son yıllarda izlenen ekonomi politikaları KOBİ’leri geliştirici değil, tam tersine bitirici nitelikte.

Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası’nın dün yaptığı açıklama da bunu somut rakamlarla anlatıyor.

Oda’nın, kendine kayıtlı, temel tüketim maddeleri satışı yapan marketlerle ilgili çalışmasında, Lefkoşa ilçe sınırlarında faaliyet gösteren 226 işlerinden 90 tanesinin son 2 yılda kapandığı görülüyor.

Küçük ve orta ölçekli marketlerin yüzde 40’nın kapandığı anlamına gelen bu durumu Oda yönetimi, haklı olarak, “dramatik ötesi trajik” olarak niteledi.

Oda yönetimi, somut bir veriyi daha hatırlatarak hükümeti önlem almaya davet etti.

Hatırlatılan veri aslında, nitelenen “dramatik ötesi trajik” durumdan da daha vahim ; Toplanan vergilerle elde edilen yerel gelirlerin, neredeyse tamamı maaş olan devlet giderlerini karşılama oranı yüzde 60’lara düşmüş durumda.

Evet, hükümet kamu ekonomisiyle ekonomiyi ayakta tutabileceğini sanıyor ama bu politikanın sürdürülebilirliği yok.

Ekonominin asıl omurgasını oluşturan KOBI’lerin beli büküldükçe ekonominin ayağa kalkabilmesi imkansız.

Ama, maalesef, bunun yaşanarak öğrenileceği anlaşılıyor.

Tabii, yaşayarak öğrenme de bir öğrenme metodudur. Ne var ki toplumsal öğrenmede, bedeli büyük olduğundan, yaşayarak öğrenme tercih edilen bir yöntem değildir.