Mevcut Kıbrıs sorununun 21 Aralık 1963 olayları ile ateşlenip Kıbrıs yangınına dönüştüğü zamandan bugüne 62 yıla yakın bir süre geçti.
O yangının içinde doğanlar bugün artık ömürlerinin sonbaharına doğru yaklaşmakta, o gün genç ve orta yaşlı olanlar ömürlerini tamamlayıp bu fani hayattan ayrılmış bulunmaktadır.
Ne var ki Kıbrıs sorunu dünyanın en kadim uyuşmazlıklarından biri olarak hala yaşamakta ve varlığını sürdürmektedir.
Ebeveynleri sorunun aktif unsurları olarak yangının bütün acılarını fiilen yaşasa da çok şükür bugünün kuşakları, Kuzey’de de Güney’de de yangının alevlerinde aktif olarak yaşamamaktadır.
Kabul edilsin veya edilmesin, Kıbrıs’ta yaşayan kuşakların bugünkü, sorun çözülmese de, çatışmasız ortamda yaşamasının temel nedeni, 20 Temmuz 1974’te Türkiye’nin adaya yapmış olduğu askeri müdahaledir.
Evet, Kıbrıslı Türkler için bu tarih güvenlik ve özgürlük gibi temel ihtiyaçları gidermiş, hareketin siyasal lideri Bülent Ecevit’in deyişiyle, bir barış harekatının simgesi olmuştur.
Yaşı altmışları geçmiş ortalama Kıbrıs Türk ailesinin oturma odasının başucunda Bülent Ecevit’in resimlerinin asılı olması Kıbrıs Türk toplumunun ona duyduğu sevgi, saygı ve şükran duygularının bir ifadesidir.
1974’ten sonraki süreçte Bülent Ecevit’in Kıbrıslı Türkler arasındaki siyasal liderlikte burayı yönetenlerden yana olan kimi tutum ve davranışlarından dolayı Kıbrıs Türk entelektüellerinin bir kısmında Ecevit’e duyulan sevgi ve saygı bir miktar sorgulansa da toplumun genelinde Ecevit sevgisi güçlü bir duygu olarak hala yaşamaktadır.
Yaşanan acı tarihte Kıbrıs Türkünün Ecevit’te simgeleşen Türkiye sevgisi ve teşekkürü elbet anlaşılır bir duygu durumudur.
Ama, 20 Temmuz tarihinin Kıbrıs Rum resmi tezinde taşıdığı ‘işgal ve felaket’ simgesi nedeniyle, Kıbrıs Rumlarının tümünün Ecevit’ten nefret ettiğini düşünmek fazla gerçekçi değildir.
Kuzey'le Güney Kıbrıs arasındaki geçişlerin başladığı 2003 tarihinden sonra Güney Kıbrıs’a giderek daha önce yaşadığı köy ve kasabaları ziyaret eden, oralara yerleşen Kıbrıs Rumlarıyla sohbet eden çok sayıda insanın, Rumların Ecevit’ten övgüyle söz ettiğini duyması ilk bakışta şaşırtıcı olmuştur.
Ne var ki özellikle yetişkin solcu Rumların cüzdanlarından küçük bir Ecevit resmi çıkarıp, “ o bizim de kurtarıcımız” dediği ve öpüp alınlarına koyduğu çok sayıda örnek yaşanmıştır.
Çünkü 15 Temmuz’da Kıbrıs'ı Yunanistan’a bağlamak için harekete geçip darbe yapan faşist Rumların Türklerle birlikte solcu Rumları da öldürmeye başladığını yaşayarak görmüşlerdir.
Sözün kısası, bugün 51’inci yılına gelen 20 Temmuz 1974 Kıbrıs’a nihai çözüm getiremese de hem Kıbrıslı Türklerin bütününü hem de Rumların önemli bir kısmını yok oluştan kurtarmış, yakın Kıbrıs tarihinin en önemli simgelerinden biridir.
3 gün önce New York’ta toplanan zirveden de anlaşılabileceği gibi, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs sorununu nihayete erdiren bir tarih değildir ama en azından yangını söndüren bir tarihtir.
Dileyelim ki, iki taraf sönen yangının üzerinden sükunet içinde olacakları, eşitlik ve güvenlik içinde yaşayacakları bir anlaşmaya imza atmak için daha fazla beklemezler.
21 Aralık 1963’lere de, 20 Temmuz 1974’lere de gerek olmadan yaşanacak bir Kıbrıs inşa etmek, 51 yıldır birbiriyle aktif olarak çatışmayan kuşakların hep böyle yaşaması için çaba göstermek iki taraf siyasal liderliklerinin tarihe ve geleceğe yapacakları en hayırlı işlerden biri olacaktır.