İnsan toplulukları kırdan kente taşınalı epeyce bir süre geçti.
Her ne kadar tersine bir akımla kırlar yeniden cazibe kazansa da, dünya nüfusunun büyük çoğunluğu kentlerde yaşıyor.
O yüzden kentlerin doğru dürüst yönetilmesi, kamusal yeşil alanların korunup geliştirilmesi, iyi yönetilmesi belediye yönetimlerinin asli görevleri arasındadır.
Dünyadaki gelişime paralel olarak, KKTC'de yaşayan nüfusun da büyük çoğunluğu kentlerde yaşıyor.
Tabii, ortalama bir Kıbrıslı Türk için şehir denildiğinde ilk akla gelen “şeher” dir.
Yani Lefkoşa’nın Kıbrıs Türk ağzındaki adı.
Eskiden, özellikle 1974 öncesinde Lefkoşa dışındaki Limasol, Baf, Mağusa, Larnaka gibi yerleşim yerlerinin merkezleri kasaba olarak adlandırılırken yalnızca Lefkoşa “şeher” olarak tanımlanıyordu.
1974’ten sonra Limasol, Baf, Larnaka’da yaşamaya veda eden Kıbrıslı Türkler için, zaman içinde Mağusa-Maraş, Girne ve Güzelyurt Lefkoşa’yla birlikte şehirsel mekanlar haline geldiler.
Hele 1974’ten önce küçük bir sahil kasabası olan Girne, bütünüyle Kıbrıs Türk şehirciliğinin ürünüdür.
Ne yazık ki, 1974’ten sonraki pek çok yönetsel gelişme sağlıklı olamadığı gibi, Girne’deki şehirleşme de, güzeller güzeli bir yerleşim yeri olan Girne’nin hak ettiği düzeyde değildir
İnsan yurt dışındaki şehirlerde kısa bir gezinti yaptığında bile var olan yemyeşil kamusal alanlarda yenilenirken, bizde böylesi alanların yokluğunda eksiklik duygusuna kapılır.
O nedenle, özellikle Lefkoşa, Girne ve Mağusa belediye yönetimleri zaman geçirmeksizin kamusal yeşil alanları geliştirip insanlarına sunmak durumundadır.
Zaten bunu yapmazlarsa, bir yıl kadar bir süre sonra seçimle yeniden sınanacaklardır.
Bu arada, yeşil alanları gerçekten yeşil yapmak, betona gömmemek de şarttır.
Aksi halde, kaş yapayım derken göz çıkaracaklardır ki çoğu zaman da yaptıkları budur.