Siyasi satranç

Siyasi satranç

Siyasetin bir satranç oyunu gibi karşılıklı adımlarla oynanan bir strateji oyunu olduğu genel kabul gören bir görüştür.

Hele dış politikada strateji niteliği daha belirgindir.

Örneğin, son birkaç aydır Kıbrıslı Rumların attığı bazı adımların belli amaçlar güden stratejik hamleler olduğu net olarak görülebilir.

Daha doğrusu, Türk tarafının attığı bazı adımları etkisiz hale getirmek, mümkünse, geri adım attırmak için planlanıp harekete geçilen hamleler.

Tabii, karşılıklı oynanan oyunu, atılan adımları daha iyi anlayıp analiz edebilmek için biraz geriye ve biraz yukarıya çekilip bakmakta yarar var.

Kıbrıs sorununu çözmek için toplanan 2017 Crans Montana zirvesi uluslararası politikada bir end game, yani son oyun olarak tasarlanmıştı.

Taraflar bu son oyunda verebilecekleri her ne varsa verecekler ve kronik hale gelen sorun çözülecekti.

Nitekim Kıbrıslı Türkler ve Türkiye bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapmış ama Rum tarafı federal çözüm için üzerine düşeni yapmadığından sorun çözülememişti.

Bunun üzerine, Türk tarafı federal çözüm umutlarının tükendiğini, yeni alternatifler üzerinde düşünülmesi gerektiğini açıklamıştı.

Hatta, Kıbrıslı Türkler arasında federal çözümün bayraktarlığını çok uzun yıllar yapan ve Crans Montana’da Türkiye’yi de ikna ederek çok geniş açılımlar gerçekleştiren dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da, federal çözüm umudunun Rumlar tarafından tüketildiğini deklare etmişti.

İşte Crans Montana’daki bu su kesim çizgisinden dolayı, en azından Türk tarafı açısından sular başka yöne akmaya başlamış, egemen eşitliğe dayalı iki ayrı devletten oluşan yeni bir tez savunulur olmuştu.

Türk tarafı bu tezini somutlaştırıp gerçekleştirmek için Türk Devletleri Teşkilatını (TDT) bir stratejik araç olarak kullanıp KKTC’nin devlet statüsünü geliştirmek, onu uluslararası sahnede görünür kılıp uzun vadede tanınmaya götürecek bir dizi hamleler yapıldı.

KKTC TDT'nin gözlemci üyesi yapıldı.

İşte bu hamlenin karşılığında da Rum tarafı Avrupa Birliği aracılığıyla, TDT üyesi bazı devletlerin Rum tarafını tanıyan, ilişkilerini yükselten hamleler yaptı.

Amaç, TDT üzerinden başlatılan hamlelerinin gücünü, en azından psikolojik olarak etkisiz kılmaktı.

Tabii, Rum tarafı bu hamleyle de yetinmedi. Yine AB’ın da bilgisi ve örtülü desteğiyle, mülkiyet kaynaklı bazı stratejik tutuklamalar yaptı.

Bu tutuklamalar sayesinde, Türk tarafının hamlelerini etkisiz kılmak, psikolojik etki yaratarak, politika değiştirtmek amacında.

Şimdi sırada Türk tarafının atacağı hamleler var. Dış politikanın bir satranç olduğu, uzun vadeli düşünülmesi gerektiği, fevri davranmamanın, psikolojik etki altında kalmamanın önemli olduğu düşünülerek hareket edilmelidir.