19 Ekim Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları, KKTC devletinin en tepesindeki cumhurbaşkanını değiştirerek değişimin fitilini de ateşledi.
Seçim sonuçlarının ima ettiği değişimi iki boyutta ele alabiliriz. Birincisi, KKTC Cumhurbaşkanının yönetim anlayışıyla yaratabileceği değişimdir. İkincisi ise cumhurbaşkanlığı makamındaki değişimin Kıbrıs Türk siyasal yaşamındaki domino etkisidir.
Tufan Erhürman’ın cumhurbaşkanlığı için ortaya koyduğu vizyon, hem içişlerine hem de dışişlerine yönelik normatif bir zemine dayanmaktadır. Cumhurbaşkanının ilk 100 gün içinde kurmayı planladığı 15 yeni birim; Birlikte Yönetim Birimi, Mülkiyet Birimi, Serbest Dolaşım Birimi, İhracat ve Turizm Birimi, AB Yurttaşlığı Birimi, Kıbrıs Türk Sporunun Uluslararası Alana Açılması Birimi, Avrupa İlişkiler Masası, Teknik Komitelerin Koordinasyonu, Kamu Diplomasisi Birimi, Müzakere Hazırlık Birimi, Kamu Yönetimini İzleme ve Yurttaş Şikayetlerini Değerlendirme Birimi, Anayasayı Koruma ve Yasama Çalışmalarını İzleme Değerlendirme Birimi, Güvenlik Birimi, Eğitim Birimi, Toplumsal Birlik ve Bütünlük Birimini kapsamaktadır.
Yeni dönemin yönetsel anlamda kurumsal yönetişim anlayışıyla şekilleneceğini anlıyoruz. Kurulması planlanan 15 yönetim biriminin hem iç işlerine hem de dış işlerine yönelik olup bir kısmı hükümetle diğer bir kısmı ise sivil toplumla iş birliği içinde çalışması gerekecektir.
Örneğin Cumhurbaşkanlığındaki spordan sorumlu birimin, ilgili bakanlık, spor federasyonları, gençlik dernekleri, spor kulüpleri ve benzeri kuruluşlarla koordinasyon içinde çalışması beklenir. Keza, Kamu Diplomasisi Biriminin üniversiteler, medya kuruluşları, düşünce merkezleri ve diaspora örgütleriyle iş birliği içinde olması gerekir.
Bu çerçevede yeni cumhurbaşkanının “birlikte yöneteceğiz” vaadinin, kurumsal yönetişim anlayışıyla hayata geçirilmesi öngörülmektedir. Kurumsal yönetişimle icra edilen cumhurbaşkanlığı ise yukarıdan aşağıya değil, ilgili paydaşlarla birlikte ortak kararlar alınmasını gerekli kılmaktadır.
Bu yönetsel anlayış hayata geçirildiği takdirde yalnızca KKTC Cumhurbaşkanlığı yönetiminde değil, aynı zamanda hükümet ve yerel yönetimler için de emsal teşkil edecek bir değişimi beraberinde getirebilir.
Ayrıca Cumhurbaşkanlığının kurumsal yönetişimi yerleştirmesi, yurttaşlarla açık, sürekli ve sıcak ilişkilerin kurulmasını kolaylaştırabilir. Yurttaşları temsil etmenin yanı sıra onları karar alma süreçlerine dahil eden bir cumhurbaşkanının, sonraki dönemde yeniden seçilmesi sürpriz olmayacaktır.
Ancak söz konusu yönetsel birimlerin oluşumunda, Cumhurbaşkanı Erhürman tarafından da daha önce ifade edildiği gibi liyakat ilkesine bağlı kalınması ve parti ayrımı gözetmeksizin insan sermayemizden rasyonel bir biçimde yararlanılması kritik önemdedir.
Aksi hâlde, kayırmacılığa dayalı atama ve görevlendirmelerin yapılması, sembolik anlamda cumhurbaşkanlığının tarafsızlığına gölge düşüreceği gibi, söz konusu kadrolardan verim alınması da mümkün olmayacaktır. Oysa liyakat ilkesine bağlı kalınması, hem yönetsel anlamda bir değişimin başlangıcı olabilir hem de ülke yönetimi için örnek ve rehberlik işlevi görebilir.
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının Kıbrıs Türk siyasal yaşamında değişime yönelik bir domino etkisi yaratabilir. Nitekim ülkenin en büyük siyasal partileri olan CTP ile UBP liderliğine ilişkin değişim talepleri şimdiden yükselmeye başladı.
Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte boşalan CTP Genel Başkanlığı koltuğu için parti içerisindeki bazı milletvekillerinin teşvik edildiklerini ve bazı adayların isimlerinin öne çıktığını görüyoruz. Kasım ayının sonunda planlanan Genel Başkanlık seçimiyle birlikte CTP yeni başkanına kavuşmuş olacak.
Yeni seçilecek başkanın, Erhürman’ın kapsayıcı ve ılımlı politika anlayışını mı yoksa daha sekter ve solda bir politika mı izleyeceği, partinin ideolojik kimliğini de yeniden şekillendirecektir.
Benzer biçimde UBP içinde bir grup milletvekili, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin başarısızlığını Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ünal Üstel’e yüklemekte ve partide değişim ile erken seçim taleplerini seslendirmektedir. Üstel her ne kadar “gündemimizde seçim değil, iş var, icraat var!” diyerek erken seçim seçeneğini reddetse de er ya da geç erken genel seçimler engellenemeyecektir.
Zira erken seçim kararı alınmadığı takdirde ülkede bir yönetim krizi ortaya çıkacaktır. Örneğin Aralık ayında yeni dönemin bütçesini yapmak için UBP milletvekilleri gerekli nisabı sağlayabilecekler mi? Sağlanamadığı takdirde bu, hükümete yönelik bir güvensizlik olarak değerlendirilmeyecek mi? Yeni bir kriz ortaya çıkmayacak mı?
Keza koalisyon ortaklarından DP ile YDP de erken genel seçim ihtiyacından söz etmektedir. YDP Genel Başkanı, erken seçim kararı alınmadığı takdirde hükümetten çekilme tehdidinde bulunmadı mı?
Ayrıca Tufan Erhürman’ın Mecliste boşalan milletvekili sandalyesi için Anayasa gereği bir ara seçim yapılması gerekmektedir. KKTC maliyesi bu kadar borç yükü altındayken bir ara seçim, bir yerel seçim sonra da genel seçim yapılması ne kadar rasyonel olur?
Bu durumda, bir yıldan kısa bir süre içinde erken genel seçim kararı alınması, zaten meşruiyetini yitirmiş olan hükümetin yerine yeni bir hükümete ve değişime de yardımcı olabilir.
Önümüzdeki yeni dönem birçok değişikliğe ve değişime gebe! Kimileri değişimi yavaşlatır kimileri de onu hızlandırır. Ama kimse değişimi engelleyemez!