Okullarda akran zorbalığı tırmanıyor, siber zorbalık ise giderek içerisinden çıkılmaz bir hal alıyor. Uzmanlara göre sorunun temelinde eğitim sistemi, teknoloji bağımlılığı ve ebeveyn tutumları var.
Günümüzün en yaygın toplumsal sorunlarından; “akran zorbalığı”, “siber zorbalık”, “şiddet”, nedenleri ve bunun önlenmesi için alınması gereken tedbirler, Kanal T’de, Damla Dabis’in sunduğu “Açık Açık” programında masaya yatırıldı.
Ulusal Birlik Partisi (UBP) Milletvekili, Eğitim Bilimci, Dr. Hasan Küçük, Eğitim Bilimci Salih Sarpten, Kıbrıs Türk Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği Başkanı Müge Beidoğlu, Girne Üniversitesi (GAÜ) Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Erinç Erçağ, Kanal T’de, “Açık Açık” programında Damla Dabis’in konuğu oldu.
ORTAK PAYDA EĞİTİM VE FARKINDALIK
Dijital Dünyada Çocuk Hakları Komitesi Başkanlık görevini de yürüten Ulusal Birlik Partisi (UBP) Milletvekili, Eğitim Bilimci, Dr. Hasan Küçük, ülkenin toplumsal travmalara, toplumsal yaralara neden olan bu tür sosyal sorunun siyaset üstü, çoklu disiplinlerle ancak çözülebileceğini kaydetti.
Küçük, Eğitim ve bunun etkileri, günümüz koşullarında, günümüzün en önemli noktasında sadece bilişsel ve akademik anlamda vereceğiniz bilgi aktarımından çok daha öte duyusal anlamda ve psikomotor anlamda çocuklarımızın geleceğe bireysel farklılıkları le sosyal anlamda hazırlamamız gerekir” ifadelerini kullandı.
Eğitim Bilimci Salih Sarpten, Kıbrıs Türk eğitim sisteminin 19. Yüzyıldan kalma anlayışına bağlı biçimde devam ettiğini kaydederek, 21. Yüzyılda çocuk, ergen ve gençlere eğitim vermemenin 19. Yüzyıldan kalma bir eğitim anlayışıyla mümkün olmadığını ifade etti.
Sarpten, “eğer bir çocuk sürekli arkadaşının harçlığını ve yemişini alıyorsa bu bir davranıştır ve bu bir öğrenme sonucu meydana gelmiştir” diyerek bunun üzerinde de önemle durulması gerektiğini ifade etti.
Sorunun temelinde eğitim anlayışı ve ihtiyaca dönük olmayan politikaları olduğunu söyleyen Sarpten, akran zorbalığının en önemli nedenlerinden birinin de öğretmen tasarrufu olduğunu belirtti.
Eğitime bakış açısının artış değişmesi gerektiğini kaydeden Salih Sarpten, “eğitim sistemi, ‘nasıl bir birey ve nasıl bir toplum istiyorsunuz?’ sorusuna verilen yanıttır” dedi.
Sarpten, ebeveyn tutum ve davranışlarının yanı sıra teknoloji bağımlılığı ve toplumsal olarak başarı tanımımızın da akran zorbalığının ortaya çıkmasına etken olduğunu dile getirdi.
Kıbrıs Türk Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği Başkanı Müge Beidoğlu, her türlü şiddet eyleminin zorbalık olmadığını kaydetti.
Şiddetin, fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel veya duygusal şiddetin karşı tarafa zarar vermeyi amaçlayan bir eylem olduğuna dikkat çeken Beidoğlu, bunun herhangi iki kişi arasında olabileceğini ve kısa süreli olup tekrarlanan bir yapısı olmadığını olduğunu ifade etti.
Beidoğlu, zorbalığın ise kontrolü sağlamak adına baskı kurması ve kendini üstün hissetme duygusunu tatmin etme amacıyla, çoğu zaman zayıf ya da yalnız görülen bu nedenle de savunmasız durumda olan bir öğrenciye tekrarlanarak yapılan bir şiddet eylemi olduğunu söyledi. Bu noktada iki kişi arasında bir güç dengesizliğinin söz konusu olduğunu dile getirdi.
Zorbalığın geçmişte de var olduğunu ancak günümüzde basın ve sosyal medya aracılığı ile daha görünür olduğunu kaydeden Beidoğlu, “artış var mı?” sorusunun ise istatistiksel bir cevabı olmadığını söyledi.
“Fakat bir olayın bile, bir öğrencinin bile canının yanması bizim için çok önemlidir” diyen Beidoğlu, ancak önlem almak, strateji geliştirmek için ülkede, okullarımızda şiddet ve zorbalığa ilişkin bir durum tespiti yapılması gerektiğini ifade etti.
Kıbrıs Türk Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği Başkanı Müge Beidoğlu, araştırmalara göre, zorbalığın yaş olarak en yoğun ortaokul yıllarında görüldüğünü, liseye doğru azaldığını ortaya koyduğunu belirtti.
Zorbalığın geçmişte de var olduğunu ancak günümüzde basın ve sosyal medya aracılığı ile daha görünür olduğunu kaydeden Beidoğlu, “artış var mı?” sorusunun ise istatistiksel bir cevabı olmadığını söyledi.
Beidoğlu, önlem almak, strateji geliştirmek için ülkede, okullarımızda şiddet ve zorbalığa ilişkin bir durum tespiti yapılması gerektiğini ifade etti.
Girne Üniversitesi (GAÜ) Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Erinç Erçağ, KKTC’de sanal zorbalığın varlığına dikkat çekerek zorbalığın nedeni ve çözümü noktasında ciddi bir bilimsel çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.
Ebeveynlerin sanal zorbalık konusunda bilinçlendirilmesinin önemine de vurgu yapan Erçağ, çocuklar arasında yaşanan zorbalığın, ‘çocuklar şakalaşıyor’ diyerek normalleştirilmemesi gerektiğini, ebeveynlerin sanal zorbalık kavramı hakkında bilinçlenmesinin çok önemli olduğunu vurguladı.
Sanal zorbalık ile akran zorbalığının birbirinden farklı eylemler olduğunu söyleyen Erinç Erçağ, akran zorbalığında bir empati duygusunun görülebileceğini, ancak sanal zorbalıkta bu duygunun yeri olmadığını kaydetti.
KÜÇÜK: SOSYAL SORUNLAR ANCAK SİYASET ÜSTÜ, ÇOKLU DİSİPLİNLERLE ÇÖZÜLEBİLİR
Dijital Dünyada Çocuk Hakları Komitesi Başkanlık görevini de yürüten Ulusal Birlik Partisi (UBP) Milletvekili, Eğitim Bilimci, Dr. Hasan Küçük, ülkenin toplumsal travmalara, toplumsal yaralara neden olan bu tür sosyal sorunun siyaset üstü, çoklu disiplinlerle ancak çözülebileceğini kaydetti.
Akran zorbalığının ekonomiden çok daha önemli bir konu olduğuna dikkat çeken Hasan Küçük, toplumsal dönüşümün olduğu ülkelerde, akran zorbalığına ilişkin gerek şahsının gerekse Birleşmiş Milletler’in (BM) yapmış olduğu çalışmalarla ilgili kürsü konuşmalarında da buna dikkat çektiğini kaydetti ve “özellikle 26 ülkede meclis düzeyinde en üst düzeydeydi, bu konuya dikkat çekmek adına çalışma komiteleri, kimisinde komisyonlar kuruldu” dedi.
Hasan Küçük, geçmişten bu yana var olan akran zorbalığının çocukların hem akademik hem sosyal yaşamlarında hem psikoloji alanlarına etkisi olduğunu bu nedenle eğitim bilimleri, sosyoloji, psikoloji, toplum mühendislerinin konu üzerinde hep birlikte çalışması gerektiğini savundu.
Eğitimin siyaset üstü bir konu olduğunu belirten Küçük, “Akran zorbalığı bazıları için iki kelimeden ibaret bir sözlük tanımı olarak tekrarlanabilir ama bunun çok daha derin etkileri vardır. Eğitim ve bunun etkileri, günümüz koşullarında, günümüzün en önemli noktasında sadece bilişsel ve akademik anlamda vereceğiniz bilgi aktarımından çok daha öte duyusal anlamda ve psikomotor anlamda çocuklarımızın geleceğe bireysel farklılıkları le sosyal anlamda hazırlamamız gerekir” ifadelerini kullandı.
“EĞİTİM GÜNÜMÜZ İHTİYAÇLARINA GÖRE DÜZENLENMELİDİR”
Günümüzde eğitimin tanımının değiştiğini söyleyen Küçük, eğitim müfredatlarının, öğretim yöntemlerinin ve sınıf içi düzenin çocukların hayalleri doğrultusunda düzenlenmesi gerektiğini dile getirdi.
“Çünkü toplumsal değişim ve dönüşümün temelinde dünyada özellikle pandemiden sonra içe dönüklük oluşmaya başladığını belirtti ve “bunun etkisi aslında teknolojinin hayatımızda an ve an çok daha etkin olduğu ve üretim toplumu yerine daha çok tüketim toplumuna doğru gidiliyor” dedi.
Özellikle müfredat ve kitaplarımızda duyusal alanın çok yetersiz olduğunu söyleyen Küçük, çalışmalarda özellikle bu alana vurgu yaptıklarını belirtti.
SARPTEN: SORUNUN TEMELİ MEVCUT EĞİTİM ANLAYIŞI
Eğitim Bilimci Salih Sarpten, zorbalığın; zarar verme amacı güden, fiziksel, psikolojik ya da herhangi bir nedenle zayıf olduğunu düşünülen bireye sistematik bir biçimde zarar verilmesi olarak niteledi.
Sarpten, son yıllarda ortaya çıkan ve katlanarak devam eden “siber zorbalığın” ise çeşitli boyutları olduğunu, sosyal medya ile de uzayıp giden bir durum olduğunu belirtti.
Kıbrıs Türk eğitim sisteminin 19. Yüzyıldan kalma anlayışına bağlı biçimde devam ettiğini söyleyen Salih Sarpten, 19. Yüzyıldan kalma bir eğitim anlayışıyla 21. Yüzyılda çocuk, ergen ve gençlere eğitim vermemenin mümkünatının olmadığını ifade etti.
“EN ÖNEMLİ NEDENLERDEN BİRİ ÖĞRETMENDEN TASARRUF”
Sorunun temelinde eğitim anlayışı ve ihtiyaca dönük olmayan politikaları olduğunu söyleyen Sarpten, öğretmen tasarrufunun akran zorbalığının en önemli nedenlerinden olduğunu kaydetti.
Öğretmen sayısının artan öğrenci sayısına paralel olmadığını ifade eden Sarpten, bunun hem sınıf öğretmenleri hem alan öğretmenleri hem de Psikolojik Danışman ve Rehberler için geçerli olduğunu dile getirdi.
Eğitim Bilimci Salih Sarpten, “belki 20 yıl önce 200 öğrenciye bir rehber öğretmen yeterli bir performans gösterebilirdi ama artık bugün bunun mümkün olmadığı aşikardır” dedi.
“BAŞARIYI KAĞIT ÜZERİNDEKİ NOT İLE ÖLÇMEK DOĞRU DEĞİL”
Anne-baba tutumlarının yanı sıra ekran bağımlılığı ve toplumsal olarak eğitimde başarı tanımının da akran zorbalığı temelini oluşturduğuna vurgu yapan Salih Sarpten, “ne yazık ki biz başarıyı sadece kağıt üzerindeki not, karne ve diploma ile ölçüyoruz. Bir çocuğun arkadaşları ile iyi ilişki kurması, sosyalleşmesi, iletişim becerilerinin güçlü olması, kendi arkadaşları içerisinde seviliyor olmasını çok önemsemiyoruz. Daha doğrusu kurduğumuz mekanizma çok önemsemiyor” diye konuştu.
“EĞİTİM SİSTEMİ ÇOCUĞUN BİLGİSİNİ, YETENEĞİNİ VE YARATICI DÜŞÜNCESİNİ DESTEKLEMELİ”
Çocukların artık bir araya gelip oyun oynayacak iletişimi bile kuramadıklarına dikkat çeken Eğitim Bilimci Salih Sarpten, bir çocuğun bilgisinin, yeteneğinin ve yaratıcı düşüncesinin eğitim sistemi tarafından beslenememesi halinde geri kalanın dijital dünyadan etkileneceğini, neticede de şiddetin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi.
Eğitime bakış açısının artış değişmesi gerektiğini kaydeden Salih Sarpten, “eğitim sistemi, ‘nasıl bir birey ve nasıl bir toplum istiyorsunuz?’ sorusuna verilen yanıttır” dedi.
Sarpten, “çocuklarımız kaba dil kullanıyor, itiş kakış, birbirlerini fiziksel şiddet uygulayarak haberdar ediyorlar ama biz bu davranışları matematikteki notu kadar önemsemiyoruz. Çocuklar artık neyin saygı, neyin saygısızlık, neyin istendik davranış olduğunu, neyin istendik davranış olmadığının farkında olmadıklarını ve çok ciddi anlamda sosyal iletişim kuramama gibi bir durumları var. Bir de bunlara dijital dünyadaki etkileri sayarsanız, oradaki beslenmeyi eklerseniz işte o zaman bu çoğu zaman zorbalığa dönüşebiliyor” ifadelerini kullandı.
Sarpten, “eğer bir çocuk sürekli arkadaşının harçlığını ve yemişini alıyorsa bu bir davranıştır ve bu bir öğrenme sonucu meydana gelmiştir” diyerek bunun üzerinde de önemle durulması gerektiğini ifade etti.
“ŞİDDET VE ZORBALIK OLAYLARI BAZEN BASTIRILIYOR”
Şiddet ve zorbalık olaylarının hem okul idareleri hem de aileler tarafından görmezden gelinemeyeceğini kaydeden Sarpten, “Şiddet çoğu zaman görmezden geliniyor. Hatta ortaya çıkan şiddet olayları ya da zorbalık bazen okul idaresi tarafından bastırılıyor, bunun duyulması engelleniyor. Oysa yapılması gereken bu olayların kayıt altına alınasıdır. Hiç kuşkusuz, akademisyenlerin Eğitim Bakanlığı ile okullardaki şiddet ve zorbalık oranına, çeşidine, sebeplerine ilişkin bir bilimsel çalışma yapmalıdır” diye konuştu.
BEİDOĞLU: ALINACAK ÖNLEMLER VE SONRASI İÇİN ŞİDDET İLE ZORBALIĞIN BİRBİRİNDEN AYRILMASININ ÖNEMLİ
Kıbrıs Türk Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği Başkanı Müge Beidoğlu, her türlü şiddet eyleminin zorbalık olmadığını kaydetti.
Şiddetin fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel veya duygusal şiddetin karşı tarafa zarar vermeyi amaçlayan bir eylem olduğuna dikkat çeken Beidoğlu, bunun herhangi iki kişi arasında olabileceğini ve kısa süreli olup tekrarlanan bir yapısı olmadığını olduğunu ifade etti.
Beidoğlu, zorbalığın ise kontrolü sağlamak adına baskı kurması ve kendini üstün hissetme duygusunu tatmin etme amacıyla, çoğu zaman zayıf ya da yalnız görülen bu nedenle de savunmasız durumda olan bir öğrenciye tekrarlanarak yapılan bir şiddet eylemi olduğunu söyledi. Bu noktada iki kişi arasında bir güç dengesizliğinin söz konusu olduğunu dile getirdi.
Alınacak olan önlemler ve sonrası için şiddet ile zorbalık eylemlerinin birbirinden ayrılmasının önemli olduğunu söyleyen Müge Beidoğlu, şiddet ve zorbalığın; ekonomik (çocuğun harçlığını elinden almak), fiziksel (vurma, itme, tokatlama, saç çekme vb.), duygusal (lakap takmak, aşağılamak, herhangi bir özelliğinden ötürü alay etmek), sosyal (yalnız bırakmak, gruptan uzaklaştırmak, dahil etmemek, söylenti yaymak, dedikodu yapmak) şeklinde türleri olduğunu kaydetti.
“ZORBALIKTA EN YOĞUN DÖNEM ORTAOKUL DÖNEMİ”
Kıbrıs Türk Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği Başkanı Müge Beidoğlu, araştırmalara göre, zorbalığın yaş olarak en yoğun ortaokul yıllarında görüldüğünü, liseye doğru azaldığını ortaya koyduğunu belirtti.
Zorbalığın geçmişte de var olduğunu ancak günümüzde basın ve sosyal medya aracılığı ile daha görünür olduğunu kaydeden Beidoğlu, “artış var mı?” sorusunun ise istatistiksel bir cevabı olmadığını söyledi.
“Fakat bir olayın bile, bir öğrencinin bile canının yanması bizim için çok önemlidir” diyen Beidoğlu, ancak önlem almak, strateji geliştirmek için ülkede, okullarımızda şiddet ve zorbalığa ilişkin bir durum tespiti yapılması gerektiğini ifade etti.
“ÖĞRENCİ İLE ÖĞRETMEN SAYISINDAKİ ORANTI TAKİP EDEBİLMEDE ÖNEMLİ”
Bir okulda, şiddetin ve zorbalığın durumunun tespiti için kullanılan bazı bilimsel araştırma yolları olduğunu kaydeden Beidoğlu, “disiplin kayıtları incelenir, bilgi toplama araçları ile öğrencilere sorulur, öğretmenden görüş alınır. Akademisyenler ve Eğitim Bakanlığı iş birliğinde bu bilgiler toplanabilir” dedi.
Zorbalık ya da şiddetin okullarda en fazla; koridorlarda, oyun bahçelerinde, sınıflarda, sessiz, kimsenin ulaşamayacağı yerlerde meydana geldiğini kaydeden Beidoğlu, öğrenci sayısı ve öğretmen oranının, öğretmenin sorumlu olduğu öğrenci sayısının bu nedenle önemli olduğunu ifade etti.
Müge Beidoğlu, “Kalabalık sınıfların, zorbalık ve şiddete ilişkin eylemlerin kaynaklarından bir tanesi olduğu da biliniyor, ifade ediliyor” dedi.
“AİLESEL FAKTÖRLER ÇOK ÖNEMLİ”
Kıbrıs Türk Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği Başkanı Müge Beidoğlu, şiddet davranışında ailesel faktörlerin de etkili olduğunu söyleyerek, “evde şiddet var mıdır? Model olarak çocuk öğreniyor mudur? Ebeveynlik kapasitesi nedir? İletişim kuruyor mu? İhtiyaçlarını görüyor mu? çocuk kendini değerli hissedebiliyor mu? ifade edebiliyor mu? çünkü şiddetin nedenlerinden bir tanesi de öfkelendiği ve köşeye sıkıştırıldığı zaman kişinin verdiği tepkidir. Kendini tehlikede hissettiği zaman ya kaçacak ya saldıracak. Saldırıyor, şiddet çıkıyor ortaya” dedi.
“TOPLUMDAKİ ARTAN ŞİDDET OKULDAN BAĞIMSIZ GÖRÜLEMEZ”
Çocuğun davranışlarının hem okulda hem de aile içerisinde izlenmesi gerektiğini söyleyen Beidoğlu, “Biz öğretmenler de zaman zaman normalleştiriyoruz. Öğrencilerin birbirlerine karşı fiziksel şiddet içeren davranışlarını normalleştiriyoruz. Tepki bile vermiyoruz. Dolayısıyla çocuğun davranışlarının hem okulda hem de sosyal hayatında izlenmesi gerekiyor” dedi.
Müge Beidoğlu, toplumdaki artan şiddetin okullardan bağımsız görülemeyeceğini de sözlerine ekledi.
“ÇOCUĞUN DAVRANIŞLARI İPUCU VERİR”
Müge Beidoğlu, üstü başı yırtık, çizilmiş geliyorsa, sessizleşiyorsa, uyku bozuklukları başlamışsa, okula gitmek istemiyorsa, tatil günleri geldiğinde aşırı, çok ciddi, fark edilir bir mutluluk oluyorsa, ebeveynlerin çocuğu takip etmesi gerektiğini söyledi.
Şiddet veya zorbalığa uğrayan çocuğun sınıfta da benzer davranışlar göstereceğini dolayısıyla durumu öğretmenin de fark edebilme ihtimali olduğunu söyledi.
Beidoğlu, “Bu durumlarda anne ve babalar öncelikle çocuklarını dinlemelidir” dedi.
ERÇAĞ: SANAL ZORBALIK YA NORMALLEŞTİRİLİYOR YA DA GİZLENİYOR
Girne Üniversitesi (GAÜ) Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Erinç Erçağ, sanal zorbalığın tarihsel gelişiminin 2007 yılına uzandığını kaydetti.
Erçağ, sanal zorbalık kavramının ilk kez 2027 yılında, Eğitim Bilimci Bill Belsey tarafından kullanıldığını belirterek, “Belsey, sistemli bir şekilde tekrarlanan ve günün sonunda karşı tarafta olumsuz, ciddi anlamda bıkkınlık derecesine kadar giden davranışların olduğu ve günün sonunda bunun tablet, telefon, bilgisayar gibi teknolojik araç gereçlerle internet üzerinden yapılan zorbalığa, ‘sanal zorbalık’ olarak kavramını koymuştur” ifadelerini dile getirdi.
Ülkemizin de facebook ile 2007 yılında tanıştığını aktaran Erçağ, “akabinde Twitter, Instegram ile beraber bizim ülkemize baktığımız zaman konjektörde sanal zorbalık aslında yavaş yavaş başlıyor” dedi.
“2014 yılında, biz aslında bir kar topu ile oynarken o kartopunun çığa dönüştüğünü, olayın çok daha büyük ve derin olduğunu fark ettik” diyen Erçağ, pek çok ailenin sanal zorbalık ile karşılaştığında bunu ya normalleştirdiğini ya da ‘aman duyulmasın’ diyerek halının altına ittiğini söyledi.
Erçağ, ‘aman çocuğumuz, aman duyulmasın’ kaygısı ile sanal zorbalığın gizlenmesi durumun okullarda da yaşandığına dikkat çekti.
“ÇÖZÜM BİLİMSEL ÇALIŞMALAR TEMELİNDE BULUNABİLİR”
GAÜ Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Erinç Erçağ, “bugün ülkede kaç çocuğun sanal zorbalığa maruz kaldığının, bu sanal zorbalığı konusunda neler yapıldı, ne gibi çözümler bulundu?” gibi ülkemizde bir sanal zorbalık karnesi olmadığına işaret etti.
Türkiye’de, sanal zorbalık karnesinin yıllar önce Prof. Dr. Hafize Keser tarafından çıkarıldığını anımsatan Erinç Erçağ, bizim ülkemizde de bunun yapılabileceğini ifade etti.
Erinç Erçağ, çözümün nasıl olacağına ilişkin kararın daha doğru, daha bilimsel bir çalışma ile elde edilen veriler ışığında verilmesi gerektiğini belirtti.
“KKTC’DE CİDDİ BİÇİMDE SANAL ZORBALIK VAR”
GAÜ Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Erinç Erçağ, KKTC’de ciddi biçimde sanal zorbalık olduğunu söyledi.
Erçağ, “bu noktada yapılması gereken ise anne ve babanın doğru bir rol model olmasıdır” dedi.
Erinç Erçağ, çocuklar arasında yaşanan zorbalığın, ‘çocuklar şakalaşıyor’ diyerek normalleştirilmemesi gerektiğini, ebeveynlerin sanal zorbalık kavramı hakkında bilinçlenmesinin çok önemli olduğunu vurguladı.
“AKRAN ZORBALIĞI İLE SANAL ZORBALIK ARASINDA FARK VAR”
Sanal zorbalık ile akran zorbalığının birbirinden farklı eylemler olduğunu söyleyen Erinç Erçağ, akran zorbalığında bir empati duygusunun görülebileceğini, ancak sanal zorbalıkta bu duygunun yeri olmadığını kaydetti.
Erçağ, akran zorbalığının daha çok, okulda, sınıfta, koridorda, okulun göz önünde olmayan yerlerinde görüldüğünü, sanal zorbalığın ise her yerde ve 7/24 yaşanabileceğini kaydetti.
Akran zorbalığı ile sanal zorbalık arasındaki bir diğer farkın ise empati duygusu olduğunu dile getiren Erçağ, şunları söyledi:
“Zorba kendin, ‘ben sahte bir hesabın üzerinden saklanıyorum, ben nereden bulunacağım?’ diyor ve daha fazla zorbalık yapma ihtiyacı duyuyor. Tabi ki yaşadığı çeşitli duygularla bunu yapıyor. Belki bir nefret, belki bir ırkçılık, belki bir şiddet. O yaşadığı duyguyu dönüyor sana zorbalık üzerinden yaşatıyor. Bunu yaparak okul içerisinde popülaritesini arttırıyor. Bu popülerlik onu daha fazla zorbalık yapmaya itiyor. Bu noktada o caydırıcılık da olması gerekiyor. Çocukları burada bilinçlendirmemiz gerekiyor.”
“DİJİTAL EMZİK”
Çocuğun cep telefonu bağımlılığı konusunda ise aileleri sorumlu tutan Erçağ, henüz 2 yaşındayken oyalamak maksatlı çocuğun eline “dijital emzik” misali cep telefonu verildiğini, çocuğun 9-10 yaşına geldiği zaman da o cep telefonundan veya tabletten bağımsız bir hayatı olamadığını kaydetti.
Cep telefonu, tablet vb. iletişim araçlarının bilinçli yetişkinlerce araç olarak kullanırken çocuklar için amaç haline dönüştüğünü kaydeden Erçağ, 6-7 saat bu araçları kullanan çocuk olduğunu ve bu duruma sessiz kalan, çocuğun bu araçlarla neler yaptığını veya neye maruz kaldığını bilmeyen ebeveynler olduğunu belirtti.