KTMMOB’ye bağlı Peyzaj Mimarları Odası, insan kaynaklı iklim değişiminin etkilerinin her geçen gün arttığını, bu etkilerin en yıkıcı sonuçlarının da yoğun nüfuslu kentlerde görüldüğünü belirterek bir basın açıklaması yaptı.
Açıklamada, doğal olayların felakete dönüşmeden yönetilebilmesinin ancak peyzaj mimarlığı ve farklı disiplinlerin birlikte çalışmasıyla mümkün olduğunun altı çizildi. Bu nedenle planlama ile ilgili dairelerde peyzaj mimarlarının bulunmasının ve doğa temelli planlama yaklaşımının imar planlarına dahil edilmesinin artık elzem olduğu ifade edildi.
Kentlerde artan betonlaşma ve geçirimsiz yüzeylerin hem yüzey ısısını yükselttiği hem de yağmur suyunun toprağa sızmasını engelleyerek sel ve su baskını riskini artırdığına dikkat çekilen açıklamada, peyzaj mimarlığının bu noktada kritik bir rol üstlendiği belirtildi.
Oda, doğru peyzaj planlamasıyla yağmur bahçeleri, biyolojik hendekler, yeşil çatılar, sulak alanlar ve geçirgen zeminler gibi uygulamalar sayesinde yağış sularının tutulup filtrelenebileceğini ve kontrollü şekilde yönlendirilebileceğini kaydetti.
Dere yataklarının doğal haline kavuşturulmasının önemine vurgu yapılan açıklamada, dere havzasından denize ulaştığı noktaya kadar yapılacak doğal dokuya uygun peyzaj düzenlemeleri ve yeşil altyapı uygulamalarıyla taşkın ve erozyon riskinin önemli ölçüde azaltılabileceği ifade edildi.
Ayrıca yeşil ve mavi altyapı sistemlerinin ulaşım ve otopark sistemiyle entegre edilmesi halinde fazla suyun geçici olarak depolanabileceği ve su kontrol döngüsüne destek sağlanabileceği belirtildi. Büyük endüstriyel ve ticari binalar ile bazı konutlarda yeşil çatı uygulamasının zorunlu hale getirilmesinin, geçirimsiz yüzey oranını düşüreceği gibi yağmur suyunun toplanarak yeniden kullanımına da imkan vereceği aktarıldı.
Aşırı yağış sırasında gelen suların fırsata dönüştürülmesi gerektiğini ifade eden Peyzaj Mimarları Odası, kamusal alanlardaki yeşil alanlarda oluşturulacak gölet veya yer altı depoları ile bu suların sonrasında kullanılabileceğini belirtti.
Açıklamada, arazi planlamasında doğaya saygılı tasarımların yapılmaması, yapılaşma odaklı yaklaşımın benimsenmesi, peyzaj düzenlemelerinin yalnızca estetik unsur olarak görülmesi ve uzmanlık alınmamasının iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini artırdığı vurgulandı.
Taşkın alanlarında doğayı ve insanı koruyan çalışmaların yapılmamasının, bu çalışmaların politikalarla desteklenmemesinin ve yaptırım eksikliğinin yanı sıra dere yataklarına yakın bölgelerin imara açılmasının yaşanan felaketlerin nedenleri arasında olduğu belirtildi.
Peyzaj Mimarları Odası, açıklamasını “Dolayısıyla yaşadığımız şey doğanın değil insanın afetidir. Peyzaj mimarlığının kentleri iklim değişikliğine karşı koruyan sürdürülebilir bir savunma sistemi olduğunu artık görmek, bilmek ve uygulamalarda talep etmek gerekir” ifadeleriyle sonlandırdı.