Bir dönem işçi ve sendika eylemlerini bastırmak için bahar bayramı olarak da adlandırılan 1 Mayıs İşçi Bayramı düşünüldüğünde; KKTC gerçekten işçi bayramını hak ediyor mu? sorusu akla gelmektedir.
Bu sorunun yanıtı açık ve nettir. Sahip oldukları haklar dikkate alındığında; herkesin de farkında olduğu gibi gerçek tatil devlet memurları ve işverenler tarafından idrak edilmektedir.
Üniversitelerde görev yapan profesör ünvanlı çalışanlar da dahil olmak üzere tüm işçiler 22/1992 Sayılı İş Yasasına tabidir. Bu çerçevede, çalışma saatleri, maaşlar, sosyal güvenlik primleri, fazladan çalışma zorunda kalanlar için ek mesai ödeneği, normal izin, hastalık izni, tatil günleri, iş güvencesi ve tehdit altında olmadan sendikalaşma gibi hususlar düşünüldüğünde değil bayram akademisyenler de dahil KKTC’deki işçiler için adeta bir matem söz konusudur.
Ülkemizde İş Yasasına tabi en vahim durumda olan çalışanlar hiç kuşkusuz Akademik açıdan en yüksek statüye sahip olan özel sektördeki profesörler ve diğer akademisyenlerdir. Şöyle ki, sendikaların baskısıyla devlette çalışan geçici işçi ve sözleşmeli personelleri koruma altına alacak Güvence Yasası çıkarmayı kabul eden siyasi iktidar, aciz haldeki akademisyenler için üç maymunu oynamaktadır.
Cumhuriyet Meclisi’ndeki bir milletvekilinin sahip olduğu üniversitede dahi yaklaşık 20 yıldır maaş, sigorta ve ihtiyat sandığı ödemeleri layıkıyla yapılmamasına rağmen bu konu ne iktidar ne de muhalefet tarafından yeterince gündeme getirilmektedir.
Ülkemizde sözde lokomotif sektör olan üniversitelerdeki akademisyenlerin vahametini anlatan en çarpıcı olgu, basına yansıdığı şekliyle bir grup akademisyenin bu yöndeki isyanıdır. Tabi ki anlamak isteyene...
Doçentlik ve Profesörlük unvanları kazanmış ve hatta Dekan yardımcılığı ve Bölüm başkanlığı gibi görevlerde bulunan akademisyenler, en önemli neden olarak aldıkları düşük ücretten dolayı ortaokul/lise öğretmeni olmayı tercih etmektedirler. Son zamanlarda, “özel üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin” öğretmenlik sınavlarına girdiği ve çoğunlukla en başarılarının onlar olduğu bildirilmektedir. Başka bir ifadeyle, 4 yıl lisans, 2 yıl yüksek lisans, 5-6 yıl doktora yapan, yıllarca üniversitelerde deneyim kazanmış, yüksek lisans ve doktora öğrencisi mezun etmiş, kaliteli dergilerde bilimsel yayınlar yapmış, Doçentlik, Profesörlük unvanlarını alnının teriyle çalışarak almış bir akademisyen tüm kariyerini sıfırla çarpabilmektedir (https://haberkibris.com/akademisyenler-isyan-etti-1029-2024-09-16.html).
Akademisyenlerin bugünkü içler acısı hali karşısında kayıtsız kalan siyasi iktidar, ciddiyetten ve samimiyetten yoksun bir şekilde 2025-2029 dönemini kapsayan Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında “179.3 Yükseköğretim kurumlarındaki akademik personelin özlük haklarının korunması, kurumlar arası eş güdümün sağlanması ve mevzuata göre denetlenmesi amacıyla yasal düzenleme yapılacaktır” hedefini koymuştur.
Sonuç olarak; siyaset yapma imkânı yakalamak maksadıyla maalesef icazet aldıkları fincancı katırlarından ürktükleri için hem iktidar hem de muhalefet mensupları akademisyenlere gerçek anlamda sahip çıkma cesareti gösterememektedirler. Hâlbuki ki; yaranmak için devamlı Türkiye Cumhuriyeti’ne atıf yapan müptezellerin eğer yürekleri yetiyorsa Türkiye Cumhuriyeti’nde yürürlükte olan ve Yükseköğretim Kanununa tabi üniversite öğretim elemanlarının aylık, ödenek ve sair özlük haklarını kapsayan 2914 Sayılı Yüksek Öğrenim Personel Kanununun muadilini KKTC’deki akademisyenlerin hizmetine sunsunlar.