Kıbrıslı Türklerin yaşamında Yeşilçam’ın ve onun tanınmış oyuncularının önemli bir yeri var.

1963 Aralık ayında başlayan ve 20 Temmuz 1974'e kadar süren zor yıllarda direniş ruhunu besleyen, moral ve motivasyonu destekleyen önemli kurumlardan biri olan Yeşilçam'ın tanınmış aktör ve aktrisleri Kıbrıs Türkünün kalbinde taht kurmuştu.

1963 sonundan itibaren 1968 yılı ortalarına kadar süren ve her Kıbrıslı Türkün yaşadığı köy veya kasabaya adeta hapsolduğu en zor günlerin hemen arkasından başlayan nispi yumuşama günlerinde Yeşilçam sanatçıları adeta adaya yıldız gibi yağmıştı.

Dönemin en önemli eğlencesi niteliğindeki sinemanın ünlü isimlerini kanlı canlı karşısında gören insanımız, hem moral depolamış hem de yaşadığı zorlukları kısmen de olsa unutmuştu.

Ediz Hun, Cüneyt Arkın gibi ünlü aktörler, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın gibi ünlü aktrisler, Barış Manço, Cem Karaca ve diğer pek çok ünlü sanatçı Kıbrıs’a gelen isimler arasındaydı.

Yaşı 50’yi aşmış her Kıbrıslı Türk bu sanatçıların yaşayanlarını saygıyla, ölenlerini rahmetle hatırlar.

Pazar günü gazetelerde yayınlanan, TAK’ın bu yaşayan efsanelerin başında gelen Ediz Hun röportajı, eski günlerden bugünlere uzanan süreci yeniden hatırlamamıza vesile oldu.

Ediz Hun’un hem Kıbrısımız, hem de insanımız için söyledikleri bize bizi hatırlatan önemli vurgulamalar içeriyor.

Geçmişin bir kahramanlık destanı olduğunun altını çizen Ediz Hun, Kıbrıs Türk halkının verdiği hak ve hukuk mücadelesinin ciddiyetle yürütülmesi gerektiğini vurgularken, Kıbrıs sorununun iki toplumun hayrına sonuçlanmasını, Kıbrıs gibi cennet adada iki halkın eşit haklarda kardeşçe yaşaması özlemini paylaştı.

Ediz Hun, bazen günlük yaşam telaşı ya da kronik sorunların bir türlü çözülememesinden dolayı fark edilmeyen bazı özellik ve güzellikleri de hatırlamamıza neden oldu.

Kıbrıs’a her geldiğinde çok farklı bir ruh haline girdiğini, Kıbrıs’ın mistik, duygusal bir havası, romantik bir ortamı olduğunu vurgularken yaşadığımız coğrafyanın harikuladeliğini, insanların sıcak, samimi, cana yakın oluşunu vurgularken de insanımızın harikuladeliğini bize hatırlatıyor.

“Bu güzel yerde yaşamanın kıymetini bilin” önerisi de yapan Ediz Hun, “Burada biyolojik saat daha huzurlu işliyor. Genç olsaydım burada yaşamak isterdim”diyor.

Evet, bu ülke ve insanı, uzun yıllardır hak ettiği gibi yönetilmediğinden, bazen özellikle gençlerimiz ülkeyi terk etmeyi düşünmektedir.

Ama, Ediz Hun’un vurguladığı gibi, hem coğrafyası hem insanı bu kadar güzel bir ülkeyi terk etmemek en doğrusudur.

Hem, terk etmeyip direnmek, daha güzel günler için mücadele etmek toplumsal tarihe, en zor günlerde bile umudunu yitirmeden çalışan önceki kuşakların emeklerine daha yakışan değil mi?