Aralık 1963’ten beri saldırgan Rum ortağın silah zoruyla ele geçirdiği Kıbrıs Cumhuriyetindeki ortaklık haklarımızın işgalinin, bu işgali bal yapmaz arı BM’nin tasdiklemesinin, koruyup kolladığı suçluya mükafat, masum tarafa da haksız cezaların verilmesinin ve 3 aylığına diye alınan 186 nolu ucube oldubitti taraflı ve adaletten yoksun kararın uzatmalarla gelinen 61 yıl 2 aya vardığı bu günlerde, büyük haksızlıklara uğratılmış, dünyadan izole ambargolar altında tutulan ve tamamen çökertilmesine kadar süreceği şüphesiz olan haksız cezalar karşısında Kıbrıs Türk halkı olarak; her zamankinden fazla birlik beraberlik içinde olmamız ve tek ses tek yürek tek yumruk olarak yılmadan haklarımıza sahip çıkıp savunmamız gerekirken;
Taraflı davranan baskı yapan sözlerinde durmayan, Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını ve Anayasasını çiğneyip çiğneten başta BMGK beşlisi ile AB ve bunların güdümünde olan göbekten bağlı, sözlerini Tanrı kelamı addeden ve bile bile saldırganları darbecileri suçluları ve soy kırımcıları, çıkarları için destekleyen iki yüze yakın ödlek ülkeye karşı dimdik ayakta durmamız ve haksızlıklarını suratlarına haykırmamız gerekirken, suni ve maksatlı gündemlerle bir birimizi daha fazla kırıp Anavatanımızla aramıza uçurumlar açarak içimizde zaten var olan iki parçalı halimizi daha da derinleştirmenin hepimize zarar, ortaklığımızı işgal eden komşumuza ve bu duruma düşmemizi amaçlayanlara fayda sağlayacağını bilmemiz gerek.
Hele Güneyde saldırgan Helen yönetiminin başkanı bay Hristodulidis’in ve boşpapazın Paskalya dolayısıyla Kıbrıslı Türkler hakkında zehir saçan açıklamaları karşısında bir olup diri olup sınır kapılarında protestolarla komşunun hakkımızda neler düşündüğünü ne büyük kin ve nefret taşıdıklarını dünyayı ayağa kaldıracak protestolarımızı eylemlerimizi yüksek perdeden haykırmamızı, okullarımıza nüfus etmesine tamamen karşı olduğum türban konusunda yapılan eylemlerin kat kat fazlasını yapmamızı beklerdim. Ama ne yazık ki 62 yılda cılız bir iki eylem dışında kayda değer bir eylem yapılmış değildir.
Sol siyasi çevreler ile sendika dernek ve örgütler tarafından uzun yıllardan beri ülkemizde gerçekleştirilen BMGK-AB yanlısı taraflı eylemler, doğru zeminde ve adanın gerçeklerine ve Türklere uygulanan çifte standart haksız tutum ve kararlara karşı yapılmış olsaydı, bence Kıbrıs meselesi değişik boyutlarda ele alınıp kısa sürede sonuçlanabilirdi. Ama BM-AB’nin izlediği ve 186 sayılı BMGK hukuk dışı kararıyla dikte edilen hususlar kulvarında ve güdümünde yapılan eylemler sayesinde bu güçlerin bundan büyük beklenti içinde olması nedeniyle haksız 186 kararını revize etmeyi değil, bilakis 734 aya yani 62 sene 2 aya varan uzatmalara gidilmesine vesile olmuştur.
Kıbrıslı Türkler olarak Kıbrıs sorununda baştan sona kadar haklıyız, lakin yıllardır bize bilerek ve isteyerek büyük haksızlık yapılmaktadır. Haksızlıklara boyun mu eğelim, onlar öyle isterler diye kafa mı sallayalım? Yahu durup dururken, hem de saldırılara katliamlara, göçlere maruz kalırken, ortaklıktan kovulurken ne yapacaktık? Çıkıp birileri söylesin ne suç işledik. Göz göre göre haklarımızdan vaz mı geçelim, eşit ortaklıktan feragat mı edelim, gönülleri olsun diye gidip yama mı olalım, Girit Türkleri gibi mi olalım?? Anlaşma dediler, Referandum dediler eyvallah dedik, Rumlar hayır dedi biz evet dedik. Ne oldu, anlaşma olmadı, biz gene cezalı, Rumlar gene mükafatlı AB üyesi ettiler bizim haklarımızı da beraberinde götürdüler AB’ne namlarına yatırdılar. Eeee afedersiniz ama eşşşşek olan anlar yahu, bunlar bizi Rum’a köle yapmak isterler, hem haklarımızı gönüllü verelim feragat edelim isterler. Güya siyasi eşitlik derler, AB olarak siz, bize karşı tutumunuzla niye Rumlarla eşit tutmazsınız, eşit olduğumuzu aleme ibret göstermezsiniz, da suçluymuşuz gibi saldırganların darbecilerin yerine bizi hala cezalı tutarsınız hiç utanmadan?
Canla kanla kurduğumuz Cumhuriyetimize her gün sahte derler, yok sayarlar. Kendi irademizle kurduğumuz Devlet nasıl sahte olur? Asıl sahte olan Rumlardır, Kıbrıs Cumhuriyetiyiz dedikçe ve sizler de sahteyi desteklersiniz. Zira içinde Türklerin olmadığı Cumhuriyet asla Kıbrıs Cumhuriyeti olamaz. Ey Kıbrıs Türk Halkı çıkalım hep birlikte meydanlara, Rumlara, BM-AB’ne verelim cevabı, savunalım haklarımızla adaleti, protesto edelim yılların adaletsizliğini, çekinecek korkacak ne var???
Bu türban konusu hem son Türki Cumhuriyetlerinin Güneyde elçilik açma meselesi ve imzaladığı anlaşmalar işin tuzu biberi oldu. Ne var ki haklılığımıza halel getirmedi getiremez de. Zira 21 Aralık 1963 ve 15 Temmuz 1974 ‘te ve bu tarihler arasında 11 yılda adada yaşanan gerçekleri asla kimse değiştiremez, ortadan da kaldıramaz.
Kısaca bakalım 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti eski ortağımız Rumlar neler neler yaptı da dünya onları Mahkeme olmadan haklı görüyor, Türk ortağı da haksız.
200 yıllık ENOSİS hayalini gerçekleştirebilmek için ortak Cumhuriyetin Türkler lehindeki hayati öneme haiz 13 maddesini 3 yıl içinde değiştirmek istedi. Türk ortak ve Garantör Türkiye kabul etmeyince ENOSİS için AKRİTAS adlı Türkleri imha planı hazırlayarak 21 Aralık 1963 tarihinde Lefkoşa’da Türklere karşı silahlı saldırıya geçerek planı uygulamaya koydu. Türkler de var olabilmek ve haklarını koruyabilmek için savunmaya geçti. Kısa sürede Rum saldırıları tüm adaya yayıldı, çatışmalar başladı, adada çok sayıda masum Türk kadın çocuk yaşlı katledildi. Birkaç gün sonra Türkiye uçaklarla ihtar uçuşu yaptı ve daha ağır kayıpların olmasını önledi.
4 Mart 1964’te BMGK 186 sayılı kararı aldı. Adaya BM Barış Gücü gönderilecek ve 3 ay içinde güya çatışmaları durdurup asayişi ve düzeni sağlayacaktı. Bu sürede Cumhuriyetin yönetimi Rumlarda kalacaktı. Barış Gücü de Rum yönetimine çatışmaları önlemek asayişi sağlamak için yardımcı olacaktı. İşte bu haksız kararla masum Türkler asi durumuna getirildi bir anda. O yüzden Rumlar orantısız güç kullanma fırsatı buldu, sonraki zamanlarda da görüşmelerden kaçtı, Referandumda HAYIR deyip çözümsüzlüğe oynadı. Zaten Mart 1964 tarihine kadar Rum saldırganlar devletin bütün organlarını ele geçirdiler, limanları yolları kontrollerine aldılar ve her tarafta barikatlar kurdular.
Türkleri Devletten kovdular, 103 köyden de göç etmek zorunda bıraktılar. Güvenli ve dar bir bölgeye toplanan Türkler ablukaya alındılar, ambargoya tabi tutuldular, bulundukları yerden dışarıya çıkamadılar, Rum saldırıları da devam etti. Göçmen Türkler mağara baraka, viranelere ve eski tarihi kiliselere, daha sonra da Türkiye’den yollanan Kızılay çadırlarında çok zor şartlarda, Kızılay yardımlarıyla yarı aç yarı çıplak ilkel şartlarda yaşam mücadelesi verdi, Rum saldırıları ise devam etti.
Rumlar, saldırmadık Türk bölgesi, mahallesi köyü vs bırakmadı, Türkler hiçbir Rum bölgesine saldırmadı, o gücü yoktu zaten. Adaya Barış Gücü! Geldikten sonra Rum saldırıları daha da arttı, Lefkoşa ve diğer kazalarda, ayrıyeten diğer bütün köylerde çatışmalar devre devre sürdü. Rumlar gazete kağıdı diyerekten gemiler dolusu silah ve cephane ile 20 bin Yunan askerini gizlice adaya soktular. Türkler, kısıtlı imkanlarla savunmasını büyük bir özveriyle ve başarıyla gerçekleştirdi. En nihayetinde 15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası ile EOKA B terör örgütü birlikte Cumhuriyete ikinci büyük darbeyi yaptı, Cumhurbaşkanlığı sarayını tanklarla toplarla havanlarla ağır silahlarla darmaduman etti, Cumhurbaşkanı Makarios sarayda idi ve gizlice kaçabildi. Darbeciler ise Makarios’u öldürdüklerini ve yerine terörist başı Nikos Sampson’u koyduklarını dünyaya duyurdular, Bu arada Kıbrıs Cumhuriyetini yıkıp yerine ‘ KIBRIS HELEN CUMHURİYETİNİ ‘ ekranlardan dünyaya ilan ettiler. Ve silahlarını Türkler çevirdiler.
Makarios, İngilizler tarafından kaçırıldı BMGK’ne götürüldü. Makarios burada ağlayarak ‘Ülkem Yunan ve EOKA tarafından işgal edilmiştir , darbe yapılmıştır, acilen yardım ediniz, Türkler de büyük tehlike altındadır, diyerek Garantörler Türkiye ve İngiltere’den müdahale etmelerini istedi.
Ey dünya işte kısaca Kıbrıs’ta yaşanan gerçekler bunlar ve siz ey BMGK-AB, bu yukarıdaki gerçeklere dayanarak haklı bulduğunuz ve desteklediğiniz Rum tarafının neresi haklıdır, suçlu ve cezalı tuttuğunuz Türk ortağın suçu nedir? İki yüze yakın ödlekler olarak neyini haklı görürsünüz bre vicdansızlar Rumların? UTANIN. Ama en ağırı Türki Cumhuriyetlerinden geldi. Bizi suçlu buldular, Rumları da haklı, demek Rumlar meşru Kıbrıs Cumhuriyetidir, Türkler de asi, Türkiye de işgalci ? Yukarıdaki gerçeklere rağmen, yazıklar olsun.
Şimdi de oturdunuz çıkarlarınız için göz göre göre Gazze’de yapılan soy kırımı seyredersiniz, kınamayı bile esirgersiniz, üzerinize edersiniz. Masum insanlar, çocuklar kadınlar yaşlılar gençler aç susuz, çıplak, ateş altında, naylon evlerde!!!! Bile bombalanmakta. Tu yüzünüze. Kıbrıs’ta Türkler suçlu, Gazze’de Filistinliler suçlu, hadeyin ordan. Bu utancı dünya durdukça taşıyacaksınız. Belki sıra size de gelebilir, aklınızda olsun.