Birleşmiş Milletler tarafından resmi olarak Uluslararası Nelson Mandela Günü olarak ilan edilen 18 Temmuz tarihi, dünyanın dörtbir tarafında çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
Güney Afrika’nın efsanevi lideri Mandela’nın doğum gününe ithafla anılan bu özel günde, sadece onun apartheid rejimi olarak anılan Güney Afrika’daki ırkçılığa karşı eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde vermiş olduğu mücadele anılmıyor, aynı zamanda onun 67 yıllık mücadelesi karşısında, başkası için en azından 67 dakikalık da olsa irili ufaklı bir iyilikte bulunmamız da teşvik edilmektedir.
Mandela’nın evrensel değer taşıyan mücadelesinin anlamını daha iyi anlayabilmek için, kısaca Güney Afrika’daki ırkçı rejimi hatırlamak gerekir.
1948-1994 yılları arasında Güney Afrika’da beyaz azınlığın üstünlüğüne ve diğer ırklara karşı ayrımcılığa dayanan bir siyasal ve toplumsal düzen kuruldu. Kökleri Hollandalıların ve İngilizlerin sömürge dönemlerindeki ırkçı politikalara kadar giden apartheid rejiminde, ırk ayrımcılığı yasalarla kurumsallaşmıştı; beyaz olmayan nüfusun şehir merkezlerinde yaşaması yasaktı; seçme ve seçilme hakkından yoksundu; beyazlarla aynı okula, hastaneye, tuvalete, parka, plaja ve benzeri kamusal mekanlara gitmeleri yasaktı. Eşitlikten, özgürlükten ve adaletten yoksun bir sistemde, beyaz olmayanlar her türlü sömürüye, dışlanmaya ve ayrımcılığa maruz kalıyordu.
Ancak Mandela Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına ve ırkçı rejime karşı mücadelenin simge lideri haline geldi; 1940’lı yıllaran itibaren Afrika Ulusal Kongresi’nde başlayan mücadelesi ve 27 yıllık hapisliğinden sonra, 1994 yılında Güney Afrika’da yapılan ilk demokratik seçimlerde, apartheid sonrası rejimin ilk devlet başkanı oldu.
Onun mücadelesinin anlamı, sadece Güney Afrika ile sınırlı değil elbette. Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde kurumsal anlamda ırkçı rejimler olmasa da bir takım ırkçı uygulamalara hala tanık oluyoruz.
Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nin Trump dönemindeki göçmen karşıtı politikaları, Avrupa’daki göçmen karşıtı tutumlar; Çin’in Sincan bölgesindeki Uygur Türklerine yönelik toplama kampları ve asimilasyon politikası; Hindistan’daki azınlıklara yönelik ayrımcı uygulamalar, İsrail’in Filistinlilere yönelik ayrımcı yerleşim politikaları ve Gazze’deki katliamları; Myanmar’daki Rohingya Müslümanlarına yönelik etnik temizlik girişimi gibi uygulamalar, Mandela’nın anti-ırkçı mirasının gerek sembolik gerekse operasyonel anlamda hala değerli ve geçerli olduğunu göstermektedir.
Kıbrıslı Türklerin 1963-1974 yılları arasında maruz kaldıkları olaylar da ırkçılık ve ayrımcılıkla alakalı değil miydi?
Kıbrıslı Türklerin devlet mekanizmasından dışlanması ve temel hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılması; 1963 olaylarından sonra 103 köyün yakılıp yıkılması ve Kıbrıslı Türklerin göç etmek zorunda kalmaları; Aralık 1963’de Ayvasıl, Temmuz 1974’de Sandallar, Muratağa ve Atlılar’da Kıbrıslı Türklerin sırf ‘Türk’ oldukları için katledilmeleri ırkçılık değil miydi?
Bugün batı dünyada ırkçı çizgide olan çeşitli aşırı sağ partinin oylarındaki artış dikkat çekicidir. Örneğin Almanya’daki AfD, Birleşik Kırallık’taki Reform UK, Fransa’daki RN, Hollanda’daki PVV, Romanya’daki AUR gibi partiler bunlardan sadece bir kısmı..Güney Kıbrıs’ta da ELAM’ın Cumhurbaşkanlığı, meclis ve AB Parlamento seçimlerinde oylarını göreli olarak artırdığını biliyoruz. Dolayısıyla ırkçılık, aslında hiç de uzağımızda değildir. Mandela’nın Güney Afrika’sıyla sınırlı değildir. Haliyle ırkçılığa karşı mücadele de Mandela ile bitmemiştir.
Kıbrıs sorunu bağlamında güven yaratıcı önlemleri hayata geçirmeye çalıştığımız bugünlerde, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarındaki ayrımcı ve önyargılı düşüncelerle hesaplaşmadan ve dolayısıyla zihniyet meselesini masaya yatırmadan, güven ve barışı inşa etmek mümkün müdür?
Her geçen gün ırkçı ve ayrımcı uygulamaların arttığı bir dünyada yaşıyoruz. O bakımdan Mandela’nın ırkçılığa karşı vermiş olduğu mücadeleye ve mirasına bugün dört elle sarılmalıyız. Onun 67 yıl vermiş olduğu mücadeleye karşılık bugün başkalarına hiç değilse 67 dakikalık bir iyilik yapmak o kadar zor olmasa gerek!
