BMGK derken beş gadimici üye demek isterim, on tane de göstermelik geçici üyeli. Bunların hadlerine mi düştü beşlinin çıkarları gereği aldıkları haksız kararlara karşı çıkmak, çıksa bile bir şey değiştirmez, sadece ileride ipini çekerler. İşte orada iş ola bulunurlar. Birçoğu göbekten bağlı ağalara, güya bağımsız ülkeler miş!!! Yıllardır böyle geldi böyle gider gitmesine de, şimdi görüldü ki bardak taştı, boyaları meydana çıktı, çıkarları için dünyayı kana bulamaktan hiç çekinmezler. Bir birleriyle güya dalaşırlar ama öte yandan da parselledikleri bölgelerde menfaatlerine türlü haksızlıklarla sinsi planlarını aşikar ederek katliamlara soy kırımlara varan savaşlara sebep olmaktalar. Gittikçe de dünya savaşının eşiğine getirirler. Bu beşlinin 3’ü çok uzun zamandır, dönem dönem Orta Doğuda yarattıkları savaşlarda yer almakta. Bazen Rusya’da bir şekilde savaşa katılır, bir şeyler koparsın diye. Ama son zamanlarda Orta Doğudan, Kıbrıs’tan elini eteğini çektirdiler.

BMGK üçlüsü ABD, İngiltere, Fransa, kimi zaman göz koydukları ülkelere güya demokrasi götürmek için, kimi zaman ülke yönetiminin tutumunu beğenmedikleri için, kimi zaman o ülke kendi haklarını savunduğu vs falan bahane yaratırlar, ağalar çileden çıkar, onları düşman ilan ederek düğmeye basarlar, konu ülkeyi darmadağın ederler. Kıbrıs meselesi de böyledir. Bakalım kaç yıl önce bu planlar hazırlandı, Orta Doğu bağlantılı. Rum-Yunan’ın ENOSİS girişimlerine göz yumdular, zira adada çatışmaların başlamasına en iyi sebepti. Yoksa, Rum-Yunan’ın parmağını kıpırdatması haddine miydi??

Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960’ta Türk-Rum eşit ortaklığında Türkiye-Yunanistan-İngiltere Garantörlüğünde kurulduktan 3 yıl 4 ay sonra 21 Aralık 1963’te Rum-Yunan ENOSİS için Türk ortağa saldırılar başlatarak Kıbrıs sorununu yarattılar. AKRİTAS adlı Türkleri imha planı uygulanmaya başlandı. 2 buçuk ay sonra ise saldırıların genişlemesi için BMGK, 4 Mart 1964’te 186 sayılı Hukuk dışı taraflı kararı aldı. Adaya Barış Gücü gelecek, 3 ayda sorunu halledip düzeni yeniden sağlayacak, Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi Rumlarda kalacak, Barış Gücü de yönetime yardımcı olacaktı. İşte, tamamen taraflı, BM destekli bu çıban başı karar sayesinde sorun daha da derinleşecek, saldırılarla çatışmaların şiddeti ve alanı genişleyecekti, öyle de oldu.

Bundan BMGK’in haberi olmaması mümkün değildi. Zaman çatışmalarla ilerlerken Cumhurbaşkanı Makarios, ENOSİS’in ilanı konusunda zaman ve yöntem açısından Cuntayla ters düştü, sert restleşmeler oldu. Makarios, Rusyaya yanaşırken ABD, Fransa ve İngiltere ve Yunanistan ile ilişkiler bozuldu ve hedefleri haline geldi. BMGK üçlüsüne göre işler kıvama gelmişti. Güya, Komünistliği önlesin diye 20 bin Yunan askeri hepsinin bilgisi dahilinde güya gizli olarak Kıbrıs’a sokuldu. Türkler-Rumlar arasında, savaşın üç büyüklerin marifeti olduğu çok konuşuldu savaş sonrasında.

1974’e yaklaşıldığında Rum sağcılar EOKA’cılar Makarios’a cephe aldılar, Polis Karakollarını geceleri bir bir bombaladılar. Makarios taraftarları Kömünist AKEL’cileri avlamaya çıktılar, aralarında çatışmalar oldu, elebaşları köşe bucak arandı katledildi. En nihayet istenilen durumun hasıl olduğu yani ENOSİS ilanının zamanı geldiği inancıyla 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntası-EOKA birlikteliğinde Kıbrıs Cumhuriyetine ikinci, CB Makarios’a birinci darbeyi yaptılar. CB sarayı tanklar toplar havanlar ağır silahlarla darmaduman edildi, yüzlerce koruma kıyımdan geçirildi vs. Diyeceğim şu ki, bu darbeden BMGK üçlüsünün haberi ve izni ve teşvikinin olmaması mümkün değildir. Garantör Türkiye’nin de meşru müdahalede bulunacağını bilmemeleri mümkün değildir. Tavşana kaç tazıya tut şeklinde planları gerçekleşti.

Hukuk dışı 186 sayılı 3 aylık kararın gün itibarıyla 737 aya ulaşması sürekli uzatmaların sebebinin sorunun çözüm bulunabilmesi için değil, ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN devamı için olduğudur. Baştan sona Kıbrıs sorununun sorumluları ve suçluları, çözümden sürekli kaçanların hangi taraf olduğu gün gibi aşikar olduğu halde BMGK’nin bu kadar açık ve sarih bir hususu bilemeyecek kadar aptal olduğu söz konusu olamaz. İşte burada Hak ve Adaletin geçerli olduğu değil, güçlünün her daim haklı olduğu ve Adaletin de yerlerde süründüğü ortaya çıkmaktadır. Suçluların bile bile desteklenmesi boşuna değildir, maksatlıdır ve endişe vericidir, Tıpkı Gazze soykırımcısı İsrail’in desteklenmesi gibi, aynen öyle, hiç farkı yok. Düşünün, masum Türklerin Kıbrıs Cumhuriyetindeki ortaklık hakları suçlu tarafa ne hakla hediye edilir ve 61 sene 5 aydan beri işgalde tutması için nasıl ve niçin uzatılır??? Adalet bir çırpıda nasıl yerle bir edilir, Uluslararası Antlaşmalar ve Kıbrıs Anayasası nasıl çiğnenebilir??? Üstünden Kıbrıs Cumhuriyeti halen nasıl yaşıyor olabilir, bu nasıl denebilir??? Demek ki daha çok planları hesapları vardır, sadece Gazze hem Kıbrıs için değil, tüm Orta Doğu içindir, yazın oracığa.

Sonuç ortada, BMGK üçlüsü ve ek olarak İsrail de şu an Kıbrıs’talar, üsleriyle her türlü savaş gereksinimleriyle çökmüş haldedirler, bütün bölgeleri kontrolleri altında tutarlar. Kıbrıs sorununa da sebep olan bunlar, menfaatleri neyi gerektirirse o yapılır. Üç ülkeyi iki Milleti savaştırıp adaya çöreklendiler, bir taşla çok kuş vurdular, bütün bölgeler ellerinin altında. Rusya’ya da Kıbrıs’ı, Akdeniz’i, Orta Doğu’yu zindan ettiler. Plan henüz tamamlanmış değil, devamı gelecek, bundan sonrası bana göre daha çok endişe verici. İsrail’den bazı yetkililerin Kıbrıs’ın da vaat edilenler listesinde olduğu hakkındaki açıklamaları boşa olmasa gerek. Kıbrıs’ımızı pek de iyi günler beklemez sanırım. Bay Hristodulidis, malum güçlere sokulup tavla teslim oldu, işin içinden şaşı olarak çıkarsa çok şanslı demektir, hiç sanmam. Ağlayacak sonunda Makarios gibi.

Adada dıştan ve yabancı ABD, İngiliz, Fransa, İsrail, Yunanistan’ın konuşlanmış askerleri üsleri vardır, yanı sıra AB’nin askeri de istediği anda burada. Bu tarafta sadece Garantör Türkiye’nin Barış Kuvvetleri. İsrail’in, Kıbrıs için vaat edilmiş topraklar diyerek göz diktiği ortalarda dolaşıyor. Bundan sonrasının senaryosu daha karmaşık, Güney Kıbrıs için daha da karmaşık. Ama sonuçta Kıbrıs’ın iki halkı için pek de iyi şeyler söyleyebilmek biraz zor. Rumlar güya korunmaya muhtaç, Türkler haksız cezalardan kurtulmaya, haklarını kazanmaya muhtaç, baş roldeki ABD, Fransa, İngiltere, İsrail daha da yayılmaya muhtaç. Şimdi iyice anlaşıldı, ENOSİS defteri dürüldü. Hangi taraf avantajlı?? Güneyden gelen dedikodularda, bay Hristodulidis’in kendi garantörlerini belirlediği ve hazırda bekledikleri, icabı halinde açıklayacağı yönünde. Tahmin etmek zor değil.

Yahu, her gün onlarca çocuk bebek açlıktan hastalıktan ölüyor, bombardımanlardan yüzlerce gidiyor, 60 bine dayandı öldürülenler, yarısı kadar da yıkıntılar altında, yüz bini aştı yaralılar sakatlar, açlık sefalet korku ölüm alabildiğince, ekmek kuyruklarında bile yüzlerce kişi vuruluyor. Ve gelinen noktada soykırımı desteklemek serbest ama kınamak, protesto etmek yasak, olacak şey mi? Benzer katliamı biz de yaşadığımız ve halen haksızca izoleli ambargolular olarak keyfimiz yerinde. Festivaller, panayırlar, konserler, eğlenceler, oyunlar, davullar zurnalar vur patlasın çal oynasın devam. Hem dünya hem de biz ne ara bu hale düştük????

Bütün bunlar yaşanırken, darbeci Rumların bize yapıkları ispata gerek yokken, BMGK ağalarının ipliği de pazara çıkmışken, bu Adaletsiz BMGK’ne itibar eden bizim çevreler yanlıştan dönsün beklerdim. Cumhuriyet ortaklığımızı işgal edenleri ve ettirenleri sorgulasınlar, çözümsüzlüğün bu sebepten sürdüğünü dillendirsinler, 3 aylık geçici 186 Hukuk dışı kararın 737 aydır neden uzatıldığını, Kıbrıs sorununu darbelerle yaratıp çözümden kaçanların neden desteklendiğini, çözümden yana olan masum Türk ortağa 737 aydan beri dünyadan izoleli ambargolarla haksız cezaların niçin, neye dayanarak ne hakla verildiğini sorsunlar beklerdim. Ama inada yanlış yolda giderler.

Bu çevrelerin bilmesi gereken şudur. Türkler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit kurucu ortağıdır, gökten zembille inmedi, eski Rum ortağın şimdi yönettiği O eski Cumhuriyet değildir. Ve Türkler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde ortak değilmiş gibi, bu yönetime sonradan bir şekilde girip yamalanma çabası içinde değiller. Ama, Rumlar ve dış güçler başta BMGK-AB, Türkleri böyle görür ve buna göre çözüm yapmak, Rumlara yamalamak isterler, 1960 Antlaşmalarını birlikte çiğnerler.

Bakınız, ikinci Cumhurbaşkanımız Sayın M.A. Talat iki gün önce yaptığı açıkalamda, 2017’de Montana’da, Rum Başkan Anastasi efendi ile o zamanki Dışiş. Bakanı şimdiki başkan Hristodulidis’in görüşme masasını devirip kaçmalarına İsrail başbakanı Natanyahu efendinin telkini- direktifi sebep olduğunu ve güne füze gibi düşen ilgili diğer açıklamalarını da herkesin muhakkak okuyup öğrenmesi, gözlerde ve beyinlerdeki perdeyi kaldırması gerekir diye düşünürüm.

Parantez açalım. İçimizde fırsat kollayanlar iç sorunları Milli Davamız ile karıştırır, kaos yaratmaya çalışırlar. Biz yıllardır dünyanın haksızlıklarıyla her türlü baskılarıyla boğuştuk, hala da boğuşuruz. Tamamen haklı olduğumuz halde neden haksızlıklara tabi tutuluruz, herkesin bunu iyice düşünmesi lazım. Karşılarında dik durmak varken boyun mu eğelim? Ama görülüyor ki, geçmişte verdiğimiz ve hala verilen mücadele bu kesimlerce hiç sıkılmadan aşağılanır, alay konusu yapılır, karalanır, beyinler yıkanmış. Okullar kapandığı halde malum sendikalar hala belli amaçla eylem yaparlar, diğerleri de grev çığırtkanlığında. Anladık işe gitmeden maaşlar cebe atılır, karşılığında illa da grev eylem yaparak boşluğu kapatma mecburiyeti yok. Alem, bunları iş ola alış verişte görsün diye mi?

7 Temmuz 2025 tarihli Diyalog Gazetesinde Sayın Cemre Akar’ın ‘ Bir Akademik yılın daha sonuna geldik ‘ başlıklı yazısı, eğitim alanındaki bütün olumsuzlukları gözler önüne sermesi ve gelinen durumu cesurca ortaya koyması takdire şayandır, tebrikler.