En başta, En Büyük Öğretmen Ulu Önder Atatürk’ümüz olmak üzere tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlar, öğrencileriyle birlikte bu kutlu yolda Milletimizin daha ilerilere taşınmasında başarılarının devamını temenni eder sağlıklar dilerim.
Rum toplumunun ve Güney Kıbrıs Helen yönetiminin lideri Hristodulidis efendinin, Kıbrıs sorununun çözümü için Türk Askerinin adadan gitmesi ve Garantilerin son bulmasını şart koşması, aslında kendi emellerine ancak bu şartlarda ulaşabileceklerine parmak basmıştır. Esasında, 15 Temmuz 1974’te iki asırlık hayalleri olan Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek için en uygun ortam olarak görerek Yunan Cuntası ile TERÖR ÖRGÜTÜ EOKA B birlikteliğinde işgallerindeki Kıbrıs Cumhuriyetine, ve zamanın ortamın ve usulün yanlış olduğundan karşı çıkan sözde Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı yaptıkları ikinci büyük darbeyle nihai hedefe ulaşacakları hayaline kapıldılar. Garantör ülke olarak Türkiye’nin adada yaşanan katliamlara müdahale etmesi, geçmişte olduğu gibi büyük güçlerce yeniden engelleneceğini ve nihai hedefe ulaştıklarını bile zannederek Makarios’un öldürüldüğünü yerine terörist başı Nikos Sampson’un geçtiğini, Kıbrıs Cumhuriyetinin yıkılıp yerine Kıbrıs HELEN Cumhuriyetinin kurulduğunu ekranlardan dünyaya duyurma cesaretini gösterdiler.
Büyük güçler dediğimiz BMGK beşlisi karşısına İngilizler tarafından Kıbrıs’tan kaçırılıp götürülen Makarios’un burada ağlayarak itiraf ve ifşaatları, acilen müdahale çağrıları karşısında bu güçlerin kılı bile kıpırdamadı. Kıbrıs’ta Türklerin de büyük tehlikede olduğunu belirtti. Türkiye ve diğer garantör İngiltere’ye de müdahale çağrısında bulundu ama İngilizler hiç oralı olmadı. Darbeden 5 gün sonra Türkiye meşru müdahale hakkını kullanıp adada Rum-Yunan saldırılarını önleyip asayişi sağladı. Darbe öncesinde ve darbe sırasında darbeciler Makarios yanlılarını, muhafızlarını ve solcuları da katlettiler, hayatta kalanlar da Türkiye müdahalesiyle kurtulmuş oldu.
21 Aralık 1963’te, Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit kurucu Türk ortağını bir gecede imha etmek için AKRİTAS Planı gereği Cumhuriyetin diğer ortağı Rumlar, Türklere saldırmak suretiyle devletten kovmak suretiyle ve 103 köyden göç ettirmek suretiyle birinci darbenin iki buçuk ay sonrasında toplanan BMGK, hukuk dışı taraflı 3 aylık olarak aldığı 186 sayılı kararla adaya BM Barış Gücü gönderme ve Cumhuriyetin 3 aylığına yönetimini de geçici olarak Rumlara verdi.
İşte o gün bu gündür 186 kararı sürekli uzatılır. BM yapması gerekeni yapmadı onun yerine Türkiye yaptı, adada 51 yıldır asayişi sağladı. 1963’ten beri ENOSİS hayalleri uğruna Rum ve Yunan Kıbrıs’ta yapmadıklarını bırakmadılar. BM ve AB’nin tutumu ve kararları Rum Yunan’ın adada yaptıklarını sanki Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye yapmış gibidir. Cezalar yaptırımlar, şantajlar vs. Rum Yunan’a da mükafatlar destekler peş peşe. Eee yani bunların niyetleri başkadır, Adaletten Hakkaniyetten uzaktır. Göz göre göre yanlış tarafı tutarlar. 186 kararının bu gün itibarıyla741 aya varması her şeyi açıklar, Rumların çözümden habire kaçmaları özellikle Referandumdaki tutumları her şeyi açıklar. Bütün bunların sebebi 186 kararıdır, savaşın olmasına da.
Garantiler kalksın Türk Askeri çekilsin Türkler için ölüm fermanıdır. Başka türlü ENOSİS olmaz. Bana göre şimdiki şartlarda ENOSİS olmuştur, hatta Rumlar için ilan edilmemiş olanı şimdi olduğu gibi çok daha karlıdır. Gerçi toprak kayıpları vardır, kendi kafalarından dolayıdır o ayrı da, Yunan ilşe birlikte tek devlet yerine iki devlet halindedirler, hatır gönül ve haksızlıkla AB’ne de alındılar, arkalarını iyi yere dayadılar, anlaşma olmazsa da masaları devirseler de gene sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenidirler, aslıda arkasına saklanırlar.
Bence ENOSİS çoktan olmuştur, 186 kararı mühürüdür, AB de tasdikçisi. Şimdilerde garantörleri çoğaldı, İsrail, Yunanistan, ABD, Fransa, İngiltere, Hindistan, bazı Arap devletleri de var, onlar hala kış uykusunda, İsrail ile Rumların sıkı fıkı oluşu, adada üsler vermesi, istediği gibi at oynatması vs. Ama her nedense Rumlar bunları barış için insanlık için yaparım der durur, dünya da buna inanır görünür.
AB, Sayın Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesine çok memnun oldu, çözüm umutları başlamış. Bu halkın iradesidir saygı duyarız, lakin bunu çözüme bağlaması sanki çözümsüzlüğe bunca zaman Türk tarafı sebepmiş gibi demek istiyor. İşte gördük efendi Hristodulidis’in, ilk görüşme öncesi ve sonrasında yaptıklarını hem söylediklerini. Ama, büyük güçlerden ilgili kuruluşlardan ses yok. Adam, sanki Kıbrıs’ın da Cumhuriyetin de sahibi, 1960 Antlaşmalarını yabancı güçlerle yaptığı Yunan’la beraber 3 lü anlaşmaları, bütün anlaşmalara ve Anayasaya aykırı verdiği üslerin görmezden gelinmesi, görmesi gerekenler üsleri alanlardır o ayrı mesele de, Türkler ne diye anlaşma yapsın ki, Rumların sözde Cumhuriyet adına yaptığı bütün antlaşmalar Kıbrıslı Türkler ve Türkiye aleyhine olduktan sonra ve de Güneye üslenen onca yabancı ülkeler varken, özellikle de soy kırımcı saldırgan İsrail dahi Güneye çökmüşken Türklerin oralarda ne işi vardır. Antlaşma olursa kaldırılacak mı o yabancı üsler. Ama onlar kalacak da hem Garantör hem Kıbrıs Türklerinin Anavatanı hem de en stratejik bir ada yanı başında olacak ama yabancılar, hatta düşmanlar orada askerleriyle uçak gemi füzeleriyle olacak, yağma yok.
Hristodulidis efendi bildik taktiklere yenilerini eklemekten zevk alır. Daha bu başlangıç, daha neler koyacak ortaya, niyeti Sn Erhürman’ı hüsrana uğratmak, usandırmak, masadan kaçırmak. Nasıl olsa KC’nin sahibi, gider koltuğuna kurulur. Benim ta başından gördüğüm en Adaletsiz, en yılışık, en gerçek dışı konuşan, en düzenbaz, en güvenilmez kişi. Bununla anlaşma asla olmaz, hiç paylaşmaz, işgal ettiği haklarımızdan zırnık vermez, vereceği en çok küçük bir azınlık, bu da geçici, ta usanıp başka diyarlara kaçalım. Aslında bizim Rumlardan beklentimiz olmamalı, haklarımızı Rumlara kimler verdiyse onlardan talep etmemiz lazım, doğrusu budur. Gidiniz Rumlarla anlaşın o versin demek çok yanlıştır. Adamlar, Rumlara bir şey demezler dönerler hep bize baskı yaparlar pislikler. BMGK, meselenin içine nasıl ettiyse, temizlemek de ona düşer. Aleyhlerine o meşhur Uluslararası Hukuk’ta dava açalım, Rumlara da. Kıbrıs meselesinde kim haklı kim haksız belli olsun. Öyle yargısız infaz olmaz.
Güneydeki Rum yönetimi, 15 Temmuz 1974 darbesinde ilan edilen Kıbrıs Helen Cumhuriyetidir ve yıktıkları ayrıca BMGK-AB’nin de yıkılmasına katkı koyduğu Kıbrıs Cumhuriyetinin gölgesindedir. Bir yazarımız da diyor ki, AB Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünü kabul etmiyor, buna çok karşıdır diyor ve hak veriyor. 2004’te üyeliğe alacağında 1975’ten beri BM huzurunda Viyana’da yapılan anlaşmayla bölünmüş olduğunu bilmiyor muydu??? Haksızca AB’ne alındı, güya tüm Kıbrıs AB toprağıymış da. Bunu çok destekleyenler da var aramızda maalesef. Papadopulos, Yunanistan ile bu anlaşmayı yapaydı Kıbrıs Yunanın mı olacaktı yoksa??? AB, Referandumda yaptığı yalan vaatlerle hem 186 kararının Adaletsizliği, oldubitti, taraflı oluşu ve kokuşmuş uzatmalarla, Kıbrıs’ta yaşanan gerçeklerle yüzleşsin.
Sayın Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, gerçekleri ve Kıbrıs Türk Halkına yıllardır yapılan Adaletsizlikleri ortaya çıkarıp hesap soracağına ve bilindik hesaplar içinde olan emperyal çevrelerin umduğu dağlara kar yağdığını gösterecektir diye düşünürüm.
