Son günlerde dünyanın çeşitli yerlerinde protestolar yükseliyor. Sistemden beslenenler dışında neredeyse hiçbir kesim içerisinde yaşadığı koşullardan memnun değil.
Nepal’deki yolsuzluk, kayırmacılık ve sosyal medya yasağına karşı şiddet gösterilerinden; Fransa’daki “Block Everything” sloganı etrafında yoğunlaşan kemer sıkma politikalarına ve mevcut siyasal elitlere yönelik protestolara; Birleşik Krallık’taki göç karşıtı gösterilerden, göçmen ve sığınmacıların insan haklarının korunması ve nefret söylemine karşı alternatif gösterilere; İspanya’daki Filistin yanlısı büyük gösterilerden, Sırbistan’daki yolsuzluk karşıtı geniş katılımlı protestolara kadar özellikle yolsuzluk, ekonomik eşitsizlik, savaş karşıtlığı ve insan hakları gibi konularda toplumun en dinamik kesimi olan gençler başı çekiyor.
Özellikle 1997-2012 yılları arasında doğan Z kuşağı için başlangıçta “apolitik” yakıştırması yapılmaktaydı. Oysa Z kuşağının ilgisizliği daha çok mevcut kurumsal siyasete yönelikti. Onların siyasetin kurumsal yönlerine ilgi duymamaları ve siyasal partilere uzak durmaları, apolitik olmaktan çok güvensizlik olarak görülebilir.
Nitekim bugün genç kuşakların teknolojiyi de kullanarak, içinde bulundukları statükoya karşı meydan okuduklarını görüyoruz. Bu kuşakların en önemli eksiği ise siyasal liderlikten, kapsamlı bir programdan ve örgütlülükten yoksun olmalarıdır. Bu nedenle sosyal medya üzerinden başlattıkları protestolar, meydanlara taşınsa da kısa bir süre sonra sönümlenmektedir.
Genç kuşakların demokratik haklarını kullanarak mevcut hükümetlere ve onların politikalarına karşı başlattıkları protestolar, kimi zaman şiddet eylemlerine de dönüşebilmektedir. Örneğin Nepal’de yolsuzluklara, kayırmacılığa ve adaletsizliğe karşı Z kuşağının başlattığı protestolar, polisin sert müdahaleleri sonrasında şiddet olaylarına sahne oldu.
Genç göstericiler iktidar partisine ait binaları ve bazı kamu binalarını hedef alarak ateşe verdiler; araçlar ve lastikler yakıldı; yollar kapatıldı; güvenlik güçleri ile göstericiler arasında sokak çatışmaları yaşandı. Başkent Katmandu’daki olaylar bir süre sonra diğer büyük şehirlere de sıçradı.
Olaylarda onlarca ölü ve yüzlerce yaralı oldu. Bunun üzerine hükümet ulusal yas ilan etti ve genç kuşağın sokak baskısı karşısında Başbakan K.P. Sharma Oli istifa etmek zorunda kaldı. Gençlerin yolsuzlukla, işsizlikle ve sosyal medya yasaklarına karşı mücadele talepleri haklı olmakla birlikte, bunların sürdürülebilirliğinin hiçbir garantisi yoktur. Çünkü ortada örgütlü bir siyasal aktörden çok anomik bir güç vardır.
Elbette her toplumun bir kaynama noktası bulunmaktadır. Niceliksel olarak biriken bazı olay ve gelişmeler nitel bir dönüşüme yol açabilmektedir. Ancak demokratik sistemlerde toplumdaki sorunlar karşısında siyasal partilerin çözüm üretmeleri ve çeşitli kesimlerin talep ve beklentilerini eklemlemeleri beklenir. Siyasal partilerin toplumsal çıkarları yukarıdan aşağıya belirlemekten çok, sivil toplumdaki gruplarla etkileşim ve diyalog içerisinde eklemlemeleri gerekir.
Ülkemizin yakın geçmişinde de öfke patlamalarının yaşandığı ve göstericilerin kamu kurumlarına saldırdığı 2000 yılındaki Bankacılık Krizi örneği vardır. Yedi özel bankanın batması sonucunda binlerce kişi tasarruflarını kaybetti. Önce Cumhurbaşkanlığı’na yürüyen göstericiler polisle çatıştı ve ardından Meclis binasını basarak işgal ettiler.
Bununla birlikte hiçbir şiddet olayına yol açmadan Kıbrıslı Türk gençlerin meşru sınırlar içerisinde kalıp hak arayışına girdikleri örnekler de bulunmaktadır. Örneğin Kıbrıs Türk toplumunun hareketlendiği Annan Planı referandumu öncesinde büyük kitlesel mitingler yapıldı ve gençler bu gösterilerde ön saflardaydı.
Keza 2011’deki Toplumsal Varoluş Mitingleri’nde gençlerin büyük çapta katılım gösterdiklerini ve dönemin hükümetlerini protesto ettiklerini biliyoruz.
Son örnek olarak da 2025 Nisan’ında KKTC hükümetinin ortaöğretimde başörtüsüne izin veren düzenlemesi karşısında, eğitim sendikalarının öncülüğünde gerçekleştirilen protestolarda öğretmenler kadar öğrencilerin de katılımı dikkat çekmişti.
Dünyada protestolara neden olan kayırmacılık, yolsuzluk, eşitsizlik, adaletsizlik gibi sorunlar ülkemizde de her geçen gün daha da artmaktadır. Bu sorunların çözümü için Nepal’deki gibi genç kuşakların sert protestolarını mı beklemeliyiz, yoksa demokratik seçimler yoluyla daha adaletli, daha eşitlikçi, daha şeffaf ve hesap verebilir politikaların önü açılabilir mi?
