Ülkemizde sahip olduğu kariyerle takdiri ve saygıyı hakkeden çok sayıda değerli insanımız vardır. Bu saygınlığı yetersiz gören bahse konu değerlerimizden bazıları siyasete girip milletvekili, bakan ve hatta başbakan ve cumhurbaşkanı olmayı kendilerine hırs edinirler.

Saygın kariyeri olan kişilerin siyasete girip belli makamları hedeflemesi elbette normaldir. Ancak, bu makamlar için her şey mübah anlayışıyla gülünç duruma düşmek pekâlâ da normal karşılanamaz.

Siyasi ihtirasları ve belirli odaklara yaranmak uğruna trajikomik durma düşen seçkin kariyer sahibi değerlerimizden biri de maalesef Sağlık Bakanımızdır. Sağlık Bakanı tartışmasız bir şekilde ülkemizin en seçkin ortopedistlerinden biridir. Ancak, uzman olmadığı konularda bilir kişi gibi yanıltıcı açıklama yapması kendisini tartışma ve alay konusu bir pozisyona sokmaktadır.

Sağlık Bakanımız, üzerindeki baskının da etkisiyle “Müzakerelere kalındığı yerden devam edileceği” yönündeki söylemlerin artık geçerliliğini yitirdiğini, o defterin kapandığını, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kıbrıs Türk halkının menfaatlerini önceleyen 'iki egemen eşit devlet' politikasının yarışacağını ve KKTC’yi yaşatacakları ve ileriye taşıyacakları şiarını dile getirdi.

Sağlık Bakanına tepkisel olarak yöneltilebilecek ilk soru hiç kuşkusuz “Siz sağlığı mamur ettiniz de sıra Kıbrıs sonuna mı geldi?” şeklinde olacaktır. Bu sorunun yanıtına uzun uzadıya yer vermek gerekmez. Buna en iyi yanıtı Bağımsız Gazetesi’nin 1 Ekim 2025 tarihli manşeti vermektedir. Manşet “Zorunda olmadıkça doktora gitmiyoruz” şeklinde atılmıştır. Haber içeriğinde ise vatandaş sağlık sistemindeki yetersizliğinden dolayı zorunlu olmadıkça doktora gitmeyi tercih etmediklerini ifade etmektedir.

Uzmanlık alanı dışında açıklama yapan Dinçyürek, Federasyon modelinin geçerliliğini yitirdiğini ve artık 'iki egemen eşit devlet'in gündemde olduğunu iddia etmektedir.

Geçerlilik kavramı ansiklopedik ve/ veya felsefi olarak 1) geçerli olma durumu, 2) bir kavramın, bir yargının mantık ya da anlam ve değer yönünden onaylanabilir olması, 3) hukuki sonuçları doğurmak için gerekli koşulları yerine getiren normun kazandığı nitelik, 4) hukuki işlemin geçerli olarak kurulmasını sağlayan geçerlilik unsurları: hukuki işlemin hukuka, ahlaka, kamu düzenine, şekil şartlarına, ehliyet şartına uyguluğu, 5) Bir olayın ya da durumun kabul edilme süreleri (TDK) şeklinde farklı açılardan açıklanabilir. İşbu tanımlamalar kapsamında federasyon mu? yoksa KKTC’nin tanınması seçeneğinin mı geçerli olduğu konusunda kamuoyunu ikna etmek için Sayın Dinçyürek’in aşağıdaki soruları holigan kamuflajını çıkararak yanıtlamasında yarar vardır:

· Sadece anavatan ve garantörlerle sınırlı kalmayıp çok taraflı bir nitelik taşıyan Kıbrıs sorununda çözüm için geçerli olan modeli bizi giderek daha fazla yalnızlaştıran mevcut iktidar mı yoksa uluslararası camiayı temsil eden BM kararları mı belirler?

· KKTC’nin ilan edildiği 15 Kasım 1983'ten beri geçen 43 yıllık sürede tanıma ihtimali en yüksek olan Türki Cumhuriyetleri’nin dahi ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne büyükelçilik açmayı ve KKTC’yi tanımama yönünde BM kararlarını kabul ettiklerini deklare ettikleri günümüzde Federasyon modeli değil de ‘iki egemen eşit devlet' modeli mi geçerlidir?

· Geçerli olarak iddia ettiğiniz 'iki egemen eşit devlet' modeline sarıldığınız son dönemde gerek içteki devletin işleyişi, refahı, demokrasisi, sağlığı, eğitimi gerekse Kıbrıs Türkünü ülkeye hapseden izolasyonların kaldırılmasında iyileşme mi yoksa daha ziyade kötüleşme mi gerçekleşti?

Sonuç olarak; Kıbrıs Türk seçmeni 19 Ekim’de sandığa gidip Cumhurbaşkanını seçecektir. Bu seçimde hiç kuşkusuz temelsiz söylemler, inandırıcılıktan uzak algı operasyonları, yaratılmaya çalışılan korku ve güvenlik endişeleri, sadaka yerine geçen bir defalığına 10000 TL’lik yardım ve seçmenin aklını hafife alan futbolcu müsveddeleri ile diğer aktörlerin yönlendirmeleri değil adayların müktesebatı ve seçmenin, çocuklarının ve torunlarının geleceğine yönelik saçacağı ümit ışığı belirleyici olacaktır