Başta UBP olmak üzere hükümete mensup partiler Cumhurbaşkanlığı seçimini kendilerinin birebir taraf olduğu referanduma dönüştürme girişimleri bir nevi ayaklarına kurşun sıkmakla sonuçlanmıştır. Şöyle ki, aldıkları yaklaşık %35 oy ile Cumhuriyet Meclisi’nde çoğunluğu temsil etmelerinin artık meşru olmadığının kaçınılmaz olarak gündeme gelmesine neden oldular ve muhalefete çok güçlü bir mahreç kazandırdılar. Dolaysıyla, çanlar artık başta UBP olmak üzere koalisyon partileri için çalmaktadır.
Ne kadar uzatılmaya çalışılsa da artık kaçınılmaz olan bir erken seçimde özellikle UBP mevcut kaotik haliyle kuvvetle muhtemel hüsrana uğrayacaktır. UBP açısından esas vahim ve kaotik olan ise en büyük kavgasının yine kendi kendisiyle olmasıdır. UBP içindeki kaotik durumun başlıca nedenlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
ü Özellikle Dr. Faiz Sucuoğlu’ndan sonra saman alevi gibi içten içe yanan liderlik sorunu zaman zaman alenen zaman zaman ise örtük olarak devam etmektedir.
ü Naylon ve hatta UBP’li olmayanlar ile abartılmış üye sayısı nedeniyle seçilen başkanın meşruluğu halen daha polemik konusu olmaktadır.
ü Geçmiş seçimlerde kendilerine itibar edilen ve partinin esas itici gücü ve neferleri olan örgüt başkanları kurultay delegesi sisteminin ortadan kaldırılması ile bir nevi dışlanmış oldular ve seçimlerde çalışma hevesleri kırıldı.
ü Tepki ve infial uyandıracak şekilde hükümet almış olduğu birçok kararda UBP seçmeni ve toplumdan ziyade belirli güç odakları ve çıkar gruplarına hizmet eder görüntü vermiştir ve vermektedir (Örneğin Türban krizi, vergi affı, okulların dibine bet ofisi veya kumarhane gibi).
ü Fakirleşmeye yol açacak olan Eşel mobil hakkının törpülenmesi ve maaş konsolidasyonunu bir nevi kaldırma girişimi doğal olarak çalışan ve emekli UBP Seçmeni de küplere bindirmiştir.
ü UBP içerisinde ayrıcalıklı bir azınlık zümre oluştuğu ve tüm kaynak, atama ve istihdamlarda bu azınlığın söz sahibi olduğu algısı giderek güçlenmektedir.
ü UBP’de geçmişte de partililere iltimas geçildiği genelde kabul görmesine rağmen bunun özellikle Dr. Derviş Eroğlu döneminde adalet çerçevesinde yapıldığı kanaati günümüzde de hakimdir. Ancak, son zamanlarda istihdam dahil devlet kaynaklarının ihtiyaçlı değil imtiyazlı kişilere adalet terazisi kaçarak verildiği yönünde algı ortaya çıkmıştır. Örneğin aynı kişiye 1 yetmezmiş gibi 5 adet yolcu taşıma (T) izni veya milyonlarca Sterlin değerinde kamu arazisi peşkeşi toplumun gözü önünde ayıplanarak yapılmaktadır. Benzer şekilde, özellikle UBP’lilerin tepkisel olarak dillendirdiği diğer bir konu/iddia çok fazla oy potansiyelleri ve zaruri ihtiyaçları olmamasına rağmen bazı örgüt başkanlarının tüm sülalesinin devlette istihdam edildiği, bazı partilerin ise hakkı olmasına rağmen hiçe sayıldığıdır. Dolayısıyla, sadece partili olmayanlar değil imtiyazsız UBP’liler de dışlanmış ve mağdur duruma düşürülmüştür.
ü Liyakatten yoksun atanan bürokrat ve teknokratlar toplumun genelinde olduğu gibi UBP seçmeninde de rahatsızlık yaratmaktadır.
ü Devlet görevi olmamasına rağmen üst yönetime yakın bir kadının nerede ise Başbakan kadar yetki kullandığı ve talimat verdiğine yönelik tevatüre edilen söylemler öncelikle UBP seçmenini rahatsız etmektedir.
ü UBP seçmeninin dahi hassasiyetini ve tutumunu dikkate almadan seçim malzemesi yaparak Bağımsızlık Bildirgesini Cumhuriyet Meclisinde değiştirmesi ve küçük bir azınlığı mutlu etmek için birçok konuda kararname çıkarması, UBP’yi Cumhurbaşkanlığı seçimi örneğinde olduğu gibi sadece toplumdan değil kendi seçmeninden de giderek soğutmaktadır.
ü UBP tüm organlara sahip bir parti olmasına rağmen kararların antidemokratik şekilde üst yönetimin tekelinde alındığı iddia edilmektedir. Bu da kale alınmayan veya masada saksı muamelesi gören parti organlarını ve üyelerini gücendirmekte ve partiden soğutmaktadır.
Sonuç olarak gerek ülkenin gerekse UBP’nin içinde bulunduğu kaotik ortamdan çıkışın yegâne yolu kurumsal yönetişim ve her yönünle demokrasiye sözde değil özde sahip çıkmaktır. Gerisi lafügüzaf…..
