Gerçi Annan Planı Referandumunda Kıbrıs sorununda çözüme ramak kalan, çözüme en yakın olan bir fırsatı elinin tersiyle itmeseydi 21 yıl önceden anlaşma imzalanmış olacaktı. Da 21 yıl sürecek miydi, yoksa 1960’taki gibi daha sağlam Garantilerle varılan bir antlaşma olduğu halde üç yıl mı sürerdi yoksa üç ay mı sürerdi orası meçhul, bilinmez. Güya çözüm ve barışçı geçinen AKEL bir gecede karar değiştirerek Plana RET oyu vermekle her şeyi alt üst etmiş olmakla kalmayıp kendisine güvenenleri de büyük hala kırıklığına uğratmıştır.
Referandumda her ne kadar gönülleri hüsrana uğratmış olmasına rağmen sonrasında tekrar eski güveni kazanmak için bildik taktiklere daha sıkı sarılarak kısa sürede tekrar gönüllerde taht kurmasını bilmiştir. Güney Kıbrıs Helen yönetiminin ve de diğer siyasi partilerin de ziyadesiyle benimseyip Hükümet kanadınca da uygulanmaya konan 44 yıl önce 1981 tarihli AKEL Genel Sekreteri Ezikiyas Papayuannu’nun üyelerine gönderdiği 2 Maddelik Planın sahibi olan parti, Referandum sonrasında kolları sıvayarak müthiş bir çalışmayla eskisinden daha iyi bir konuma gelmeyi dolayısıyla güven tazelemeyi başarmıştır.
O kadar ki, 15 Temmuz 1974 tarihindeki Yunan Cuntası-EOKA B birlikteliğinde sözde Kıbrıs Cumhuriyetine ENOSİS amaçlı yapılan ikinci büyük darbenin baş teröristi olan ve Makarios öldürüldüğü, Kıbrıs Cumhuriyetinin iptal edilip yerine Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin ilanının hemen akabinde Cumhurbaşkanı olarak atanan Nikos Sampson’un da yıllar sonra dahi ölmeden önce bu Planın mutlak surette uygulanmasına devam edilmesi isteğinde bulunması, planın ne derece amacına hizmet ettiğini göstermesi açısından gayet önemlidir. Nitekim, Helen yönetimi planın çok etkili olduğu ayrıca maddi açıdan da dış propaganda giderlerinden hayli düşük olduğu da açıklanmıştı.
Bu iki maddelik Plan neymiş yeniden paylaşalım, taşların yerlerinden oynadığı ortamda iyice bilinmesinde fayda vardır.
Madde 1- Kıbrıs sorununun bir savaş ve işgal sorunu olarak 1974’te başladığını içte ve dışta herkese kabul ettirmeliyiz.
Madde 2- Kültür, sanat, gelenek, tarih ve folklor gibi yöntemlerle adada ‘ Kıbrıslı Türk ve hatta Türk değil, bir ortak ‘ Kıbrıslı ‘ kimliği olduğunu coğrafi ve kültürel- tarihi veriler üzerinden Türk toplumuna kabul ettirmeliyiz. Bunu başarırsak sorun kendiliğinden çözülür. Başaramazsak sonuç iyi olmaz.
Basında gördüğüm kadarıyla bizim panayır-festivallerimizde gerekse Rumların festival-panayırlarında her iki toplumdan folklor, şarkı- türkü ve diğer sanatsal etkinliklerde bir araya gelip buralarda eğlencelerle oyunlar sergiledikleri, insanları bolca eğlendirdikleri malumdur. En son olarak Lefke Hurma Festivalinde de iki tarafın ekipleri beğeni toplamışlar. Hatta seyirciler de oyunlara katılma arzuları kendilerini son anda zor zapt etmişler inadına. İnadına da barış-çözüm ortamı varmış, ayrıca birilerine inat yan yana yemek bile yemişler, birlikte yaşanabileceği hakkında çoktan karar bile vermişler. Hade hayırlısı diyelim buradan, da İnşallah 21 yıl öncesi gibi olmaz, yahut yarım kalan işleri tamamlanmaz. Yorum sizin.
Parantez açalım. Avrupa Parlamentosu, Rum AP Milletvekilinin talebi üzerine Parlamento binalarından birinin önüne ‘ 1974’te Türk işgali!! Sırasında ölen ve kayıp olan Rumlar adına bir anıt yapılması kararı ‘ almış. Bizimkiler de karara itiraz edip her iki halkın kayıpları adına olması en doğrusudur diyerek ses vermişler tek taraflıdır diye. Aslında tek taraflı olmalıdır bu da sadece Türkler adına. İki tarafın kayıpları adına olduğunda, Kıbrıs sorununu ENOSİS için Cumhuriyetin Türk ortağına saldırarak yaratan, Cumhuriyete 2 defa darbe yapan, Kıbrıs adasını Yunanla birlikte kana bulayan, amaçları uğruna kendi aralarında bile çarpışarak yüzlerce kişiyi katledenlerin yaptıklarına ortak olmak demektir. Evet, Rumlar 1974’te her açıdan zarar görmüşlerdir, lakin tümü de kendilerinin başının altından çıkmıştır, kendi kabahatleri sayesindedir. Suçlarına ortak olacak değiliz, hem de kendi elimizle. Kendinize gelin, Türk Halkı masumdur, suçlu olan taraf ne kadar da korunup kollansa masum olamaz. Rumlar, bütün mağduriyetlerinin hesabını kendi yönetimlerinden EOKA’dan ve anaları Yunanistan’dan sorsunlar.
Fikret ŞANAL
