Ne BMGK  4 Mart 1964’te 186 sayılı hukuk dışı oldubitti kararla Rumlara Kıbrıs ortaklık Cumhuriyetini neden teslim ettiğini açıklayabildi ne de Türk tarafı olarak bu hususta zorlayıcı kesin  açıklama istedik. Rumların bu haksız statüsünü protesto edip görüşmeleri boykot da etmedik. Ne de  2004 Referandumu sonrasında ortaya çıkan sonucu lehimize çevirebildik ne de bir hafta sonrasında saldırgan darbeci Kıbrıs sorununun yaratıcısı ve sorumlusu Rumların sözde Kıbrıs Cumhuriyetini tek başına temsilen AB’ne üye alınmasına mani olabildik, aksine Gümrük Birliğine girebilme adına 1999’da Rumların tek başlarına KC olarak AB’ne girebilmesi için izin de verdik.

        Referandum öncesinde gerek BM gerekse AB tarafından verilen sözler yapılan vaatler de birer safsata olarak karşımıza çıktığında dahi görüşmelere katılmayı bolca tavizlerle sürdürdük. 15 Temmuz 1974 Yunan Cuntası- EOKA B terör örgütünün sözde Kıbrıs Cumhuriyetine yapılan darbeyi, 20 Temmuz Barış Harekatı ile askeri başarı dışında ve tam uygun bir ortam olduğu zamanda  siyasal açıdan bir başarı ile taçlandıramadık, başarı elde edemedik maalesef.

        BMGK 186 sayılı ki bu karar 3 alık idi ve de son derece hayati öneme sahipti, gerçeklerle tamamen ters düştüğü adaletten fersah fersah uzak olduğu halde bu kararın revize edilmesini sağlayamadık, uğraşıldı mı bilmem. Lakin hem 3 aylık geçici bir süre için olması, hem Rum-Yunan’ın yaptığı ve savaşa neden olduğu ikinci büyük darbenin tarafımıza sağladığı siyesi avantajlarından ve Referandum sonuçlarından ayrıca BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Referandum sonrası Türkler lehine olan ilgili raporundan da maalesef yararlanamadık.

         186 kararı Kıbrıslı Türkler için yargısız infazdır. Kıbrıs meselesi masaya yatırılıp sorumlular ortaya konmadı, biz neden O Uluslararası Mahkemelere meseleyi taşımadık, taşıyamaz mıyız? Yoksa BMGK veya O büyük Hukuk bu yolu da mı tıkadı bize? 1963’ten buraya 62 yıl geçti, meseleyi galiba ne bilen var ne de bilmek isteyen, eşşeği bağla dedikleri yere bağlamayı bilirler sadece o kadar. İşte geçti 61 sene 2 ay, hesapta 3 aylık idi 186. Ülkeler önlerine konan pilavı yerler, pilavı da yapan BMGK beşlisi, dünyanın idarecileri, adaletçileri, doğruları devenin sırtı gibi olanlar, kendi çıkarları en önde olanlar, işlerine gelmedi mi sağı solu tokatlayanlar.

        Ve gelinen aşamalarda 186 sayılı Adaletten yoksun taraflı kararın bu gün itibarıyla 61 yıl 2 ay yani 734 aya uzatmalarla vardırılmasını iş ola kınamayla geçiştirmemiz adet yerini bulsundur. İşte bu 186 kararına dayanarak Rumlar her sıkıştıklarında veya istedikleri olmadığında görüşme masalarını devirip kaçmaktadırlar, uzun süre sonra da gönülleri istediğinde masaya gelme çağrısı yapıyorlar.  Referandum öncesi ve sonrasında Sayın Kurucu Cumhurbaşkanımız Denktaş Babanın görüşmecilikten el çektirilmesi, etkisiz hale getirilmesinin acılarını çekmeye başlamış durumdayız. Zira Kıbrıs sorununu yaratanları, sorunu çıkmaza sokanları, çifte standart uygulayanları her platformda tuşa getiren büyük Lider ve Devlet adamının yokluğunu daha uzun yıllar çekeceğimiz açıktır.

         Şimdi dünya indinde Rumlar masum, Türkler ise asi durumunda ve görüşmelerden kaçan taraf olarak görülmekte. Hiçbir yetkilimiz de Denktaş Babamız hariç, BM’de yahut diğer Uluslararası Platformlarda, ne 186 kararını sorguluyor ne de Türklerin neden suçlu, Rumların neden haklı olduğunu sormuyor, gerçekleri ortaya sermiyor. Dünyanın gözleri önünde Cumhuriyete 2 darbe yapılacak, Cumhurbaşkanı Makarios öldürüldü diye darbeciler tarafından dünyaya duyurulacak, yerine terörist başı Nikos Sampson’un atandığı duyurulacak, Kıbrıs Cumhuriyetinin yerine Kıbrıs Helen Cumhuriyeti dünyaya ekranlardan ilan edilecek, Makarios BMGK’de  ‘ ülkeme Yunan ve EOKA darbe yaptı işgal etti, Türkler de büyük tehlike altındadır, acilen müdahale ediniz’ diyerek ağlayarak yalvaracak ve bu şartlarda bu gerçekler ışığı altında dahi Rumlar haklı tutulacak Türkler de suçlu haa?  Bu utanmaz adaletsizlerin ve bunlara biat edenlerin suratına.

        Ve maalesef Türki Cumhuriyeti ülkelerinden de Rumları  Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul edenler bir bir ortaya çıkmaya başladı. İşte bu dünya böyle, her ülke kendi çıkarına oynar, gerçekmiş Adaletmiş vız gelir tırıs gider. Dünyanın bu günkü hali, Soykırım yapmak SERBEST, soykırımı kınamak YASAK, ters kelepçe, elden ayaktan kodese. Neymiş, YAŞASIN SOYKIRIM, YAŞASIN SOYKIRIMCILAR    denmeliymiş!!!!!!!!!!!!!!!!!! Hadeyin ordan.

        Ve biz Kıbrıs Türk Halkı olarak 61 sene 2 aydan beri katlanarak devam eden haksız cezalarla karşı karşıyayız. Peki ne yaptık veya ne yapmalıydık. 21 Aralık 1963’te Yunan destekli Rumlar silah zoruyla Anayasayı aleyhimize ENOSİS amaçlı değiştirmek için saldırıya geçtiğinde ellerimizi yukarı kaldırarak teslim olacaktık, kendimizi savunmaya kalkmayacaktık, AKRİTAS  adlı Türkleri imha planının uygulanmasına karşı çıkmayacaktık. 15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası EOKA B’nin Cumhuriyete yaptığı ENOSİS amaçlı ikinci darbeye karşı kendimizi korumaya almayacak Garantör Türkiye meşru müdahalede bulunmayacaktı. Gazze’deki Filistin Halkının uğradığı büyük felaketin aynisini yaşamalıydık. Bırakacaktık hem bizi katletsinler hem Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etsinler, İFESTOS Planının da tıkırında çalışmasına engel olmayacaktık.

        Hani, Rumların statüsü aşağıya çekilmeden yahut bizim statümüz onların hizasına gelmeden masaya oturmayacaktık? Bizim de umduğumuz bazı dağlara kar yağdı ama varsın yağsın. Önce biz dik durmalıyız. 186 durdukça saldırgan darbeciler ortaklığı paylaşmaz, yani 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini hem Rumlar hem BM-AB tümü birden hem inkar ederler hem yaşıyor derler. Tam bir çelişki, bir tarafta Kıbrıs Antlaşmaları, diğer tarafta bu Uluslararası Antlaşmaları adaletsizce çiğneyen BM ve AB, öte tarafta suçluları suçsuz diye destekleyenler, diğer tarafta masumları suçlu diye cezalandıranlar, ve bu çelişkili zeminde hadeyin oturun bizim dediğimiz biçimde bir anlaşma yapınız diye baskı yapan Adaletsizler. Ben anladım  bu şimdiki halde bu dünyada Adaletin yerinde çıkarlar hüküm sürer göz göre göre, mübalağasız..

         İşte örneği, yukarıda belirttiğim Rumların Meclis Başkanı bayan Annita dedi ki, ‘ Türkiye, Güney Kıbrıs kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde Avrupa savunması-güvenliğine ilişkin bir planlamaya katılması mümkün değil ‘. Sanırım, dünya adaletsizliğine güzel bir örnektir. Darbeciler ve garantör. Konuşturanlar BM-AB. İki tarafın statükoları eşitlenmezse ben olsam görüşmelere katılmam, zira boşunadır. Rumları Kıbrıs Cumhuriyeti statüsünde karşımda asla kabul etmem, ister resmi ister gayrı resmi. BMGK ne hakla ve neye dayanarak Cumhuriyet ortaklığımızı saldırganlara hediye etti? Bunca yıl çözümsüzlüğün sebebi tam da onlardır, sonra da AB.